Çarşamba, Şubat 04, 2009

ŞAHİN YILMAZ HOCA EFENDİ HAYATI


"Âlimin ölümü, âlemin ölümüdür" denilir. Ülkemiz 28 Mayıs günü değerli bir âlimini kaybetti: Şahin Yılmaz Hocaefendi…

Fethullah Gülen Hocaefendi, bir vaiz olarak neler yapılabileceğine hüsn-ü misal olduğu gibi, Şahin Yılmaz Hocaefendi de bir imam olarak neler yapılabileceğine hüsn-ü misal oldu.

Değerli âlim Mehmed Kırkıncı Hocaefendinin bulunduğu bir mecliste ülkemizin değişik yörelerinde yetişen meyvelerden söz edilmiş. "Hocam demişler, Manisanın üzümü, Amasyanın elma'sı, Kırkağacın kavunu… meşhur. Sizin Erzurumun neyi meşhur, sizde ne yetişir?" Hocaefendi cevap vermiş: Bizim öyle üzümümüz, kavunumuz yok ama, bizde de adam yetişir, hoca yetişir."

Şahin Yılmaz Hocamız, bu manayı teyid eden mücessem bir misaldi. Tarih boyu Erzurum'dan çıkan değerli din âlimlerinin zamanımıza bir uzantısı idi.





İstanbul'da ders aldığı Hocası Saffet Efendi, öğrencilerine vaiz veya imam olmalarını tavsiye edermiş. O, imamlığı tercih etti. Manisa ilimize bağlı Akhisar ilçesinde kurduğu Hilaliye Kur'an Kursunda onbini aşan öğrenci yetiştirdi, bunlardan ikibinden fazlası Kur'an-ı Kerimi hıfzetti. "Çocuğum emin ellerde yetişsin" diyen nice insan, yurdun dört bir tarafından Hilaliyeye öğrenci gönderdi. Böyle olunca, Şahin Yılmaz Hocaefendinin hizmeti 45 yıl boyunca kaldığı Akhisarla sınırlı olmadı, her tarafa sirayet etti. Burada yetişen öğrenciler, gittikleri yerlerde Kur'an nurlarının intişarına vesile oldu.





Şahin Yılmaz Hocaefendi, en zeki öğrencilerin İlahiyata gitmeleri gerektiğini söylerdi. Çünkü dinî ilimlerin hakkını vermek ciddi bir kabiliyet ve kapasite istemekteydi.

Kendisini otuz yıl önce tanımıştım. Lise talebesi iken yolum zaman zaman Akhisara düşer, ziyaretinde bulunur, sohbetinden istifade ve istifazaya çalışırdım. 1980 yılında Ege Üniversitesi Astronomi bölümünü kazanmıştım. Derslere birer defa girdiğimde, bu bölümün bana göre olmadığı kanaatine ulaştım ve okulu bıraktım. Dönüşte Şahin Hocamızı ziyaret ettim. Durumumu anlatınca, o yılı Akhisarda değerlendirmemi tavsiye etti. Gerçekten de o yıl benim için çok özel bir yıl oldu. İlahiyat eğitimimin temelini orada aldım ve sonraki yıllarda da kendisinden sıkça ve çokça istifade ettim.





Bir gün kahvaltıda değerli bir hacı abimiz "hocam dedi, bu kadar öğrenciniz var, Akhisarın etrafı da zeytinlik. Öğrencilerin ihtiyaçları için köylere gidiyor musunuz?" Şahin Yılmaz Hocaefendi tebessüm edip şöyle cevap verdi: "Hacı emmi, biz yağcı değiliz. Sağ olsunlar zaten halkımız öğrencilerin ihtiyacını bilip kendileri getiriyorlar."

Şahin Yılmaz Hocaefendi, ilme son derece düşkündü, tam bir "ilim aşığı" idi. 1950'li yıllarda dinî ilimleri tahsil ederken nasıl bir şevkle çalıştığını şöyle anlatırdı: "Ben, aldığım bir dersi başkalarına anlatacak seviyeye getirmeden bırakmazdım."

O, mihrabda takva ehli bir imam, kürsüde meselelere tam bir vukufiyet sahibi bir vaiz, minberde coşkun bir hatipti. İrşadı cami ile sınırlı değildi, ev sohbetleriyle de nice insanın aydınlanmasına vesile oldu.

Cuma vaazlarını vaktinde bitirir, meslektaşlarına da buna uymalarını tavsiye ederdi. Ezan okunduktan sonra anlatmanın etkili olmadığını söylerdi.





Celalli ve heyecanlı bir fıtrata sahip olduğundan çok heyecanlı anlatırdı. 1960 lı yıllarda Nur Risalelerini tanıdı. Buradan aldığı hizmet prensipleriyle o heyecan bir kıvam buldu. Cemaata bağırıp çağırmak değil, akıl ve kalplerine hitap ile onları ikna etmenin lüzumuna inandı ve hayat boyu öyle yaptı.

Şahin Yılmaz Hocaefendi, hoca kimliği yanında tam bir müteşebbis olarak aktif bir hayat yaşadı. Hizmet müesseselerini daima büyüttü. 1960 lı yılların başında yirmi metre karelik bir odacık olan ders salonu, 2007 ye gelindiğinde beş yüz öğrencinin ders aldığı modern binalara dönüştü.

Önceleri, kurstaki öğrencilerin sporla meşgul olmasına karşı idi, "bize kafası çalışan kimseler lazım" derdi. Ancak, nice insanda fikrî değişmeler olduğu gibi, zamanın akış seyri içinde Şahin Yılmaz Hocaefendi de kanaat değiştirdi, insan tabiatındaki bu realiteyi göz ardı etmedi. Öyle ki, açtığı Özel Yüksel Lisesinin basket potalarını kendi elleriyle taktı.





Siyaset üstü yaşadı, siyaset üstü faaliyette bulundu. İnsanımızın eğitimine önem verdi. İnsan üstü denilebilecek bir gayretle hizmet etti. Geçirdiği ameliyatlar bile hızını kesmedi, "artık bir köşeye çekileyim, istirahat edeyim" demedi, hastaneye kaldırıldığı güne kadar aktif hizmetlerine devam etti.

Vefatından kırk gün kadar önce bir grup arkadaş kendisini Akhisarda ziyaret etmiştik. Tedavi için hastaneye kaldırılmasından az bir zaman önceydi. Böyle olmasına rağmen yeni projelerden bahsediyor, "nasipse şuraya okul öncesi eğitim yeri açmayı düşünüyoruz" diye aşk ve şevkle anlatıyordu. Kan kanseri olmasını tam bir teslimiyet ve tevekkülle değerlendirip şöyle demişti: "Allahın izniyle bu güne kadar nice müzmin hastalıktan iyileştim, nasipse bunu da atlatırız. Şayet vade buraya kadarsa, ölüme hazırız."





Kime ait olduğunu bilmediğim şöyle bir vecize hatırlıyorum: "Havarilerini bulmayan İsa, unutulmaya mahkûmdur." Şahin Yılmaz Hocamız havarilerini buldu ve onları yetiştirdi. 45 yıl boyunca yaptıklarını, etrafındaki "hizmet havarileriyle" yaptı. Öyle inanıyorum ki, Onun başlattığı "hizmet kervanı" vefatıyla duraklamayacak, aksine gittikçe ivme kazanarak kıyamete kadar yoluna devam edecektir. Pek az fani Onun kadar faal yaşadı. Pek az fani Onun kadar Kur'an hizmetlerine imza attı. Pek az fani Onun kadar insan yetiştirdi. Pek az fani Onun kadar sevildi. Pek az fani Onun kadar dua aldı.

Cenab-ı Hak, sonsuz rahmet hazinesinden Onu mükâfatlandırsın, emsali hizmet adamlarından insanımızı mahrum bırakmasın. (Âmin)

Hiç yorum yok: