Çarşamba, Mart 26, 2008

ŞEYH HACI ALİ EFENDİ.HZ. TÜRBESİ


ALİ EFENDİ’NİN KİMLİĞİ
Akçakirazlı olan Şeyh Ali Efendi’nin bazı kaynaklara göre 1670 yılında doğduğu ve Harput Medreselerinde tahsil gördükten sonra İstanbul’a giderek, Beyazıt Medreselerinde tahsiline devam ettiği rivayet edilmektedir. Aynı soydan gelen Muammer Tuksavul “Doğudan Batıya ve sonrası” isimli eserinde, soylarının Karakoyunlu’lara dayandığını, 17. y.y. da İsmail Beğ adında bir Türkmen’in, atlılarıyla 4.Murat’ın ordusunda Bağdat seferine katıldıklarını, savaştan sonra gelerek Akçakiraz’a yerleştiklerini söyler.
Şeyh Ali Efendi’nin işte bu İsmail Beğ’in torunlarından birisi olma ihtimali kuvvetlidir. Muammer Tuksavul, bu tezini doğrulamak için babasının hayatta olduğu sırada Toroslardan bazı Türkmenlerin (Yörüklerin) babalarını ziyarete geldiklerini, bunların kendi akrabaları olduğunu iddia eder. İsmail Beğ’in soyundan çeşitli din adamları, asker, subay ve öğretmenler yetişmiştir.
İshak Sunguroğlu ise “Harput Yollarında” isimli eserinde Şeyh Hacı Ali Efendi’nin “Şazeli” Tarikatına mensup bir şahsiyet olduğunu belirtirken, onun bu tarikata İstanbul’da iken intisap ederek icazet aldığını söyler. O, daha sonra memleketine dönerek, Akçakiraz’da ömrünü tamamlamıştır.
Bizim “Şazeli” tarikatı konusunda yaptığımız araştırmalarda bu tarikatın kurucusunun Tunuslu Ebu-l Hasan Şazeli isminde bir zat olduğunu, bu tarikatın daha çok Kuzey Afrika’da yayıldığını, İstanbul’da ise 2.Abdülhamit döneminde girdiğini görüyoruz.
Oysa Şeyh Hacı Ali Efendi’nin 2.Abdülhamit döneminden çok önce yaşadığı düşünülürse, onun Sunguroğlu’nun ileri sürdüğü gibi “Şazeli” Tarikatına mensubiyeti oldukça ilgi çekicidir.
Şeyh Hacı Ali Efendi, Akçakiraz’a döndükten sonra halkı irşat etmeye başlar. Bu arada kendi çocukları üzerinde de durarak onların tahsili ile yakından ilgilenir. Oğlu İshak Efendi’yi İstanbul’a yollayarak Fatih Medreselerinde eğitim gördürür. (90 yıl yaşamış)
İshak Efendi daha sonra Süleymaniye ve Beyazıt Medreselerinde müderrislik yapar. O, kadılık görevinde de bulunduktan sonra Sultan Abdülhamit’in Sarayına kadar uzanarak onun huzur hocası olur.
Bu zatın ayrıca bir çok konuda eserleri vardır. Kendisi bir ara memlekete döndükten sonra, tekrar İstanbul’a giderek orada vefat eder. Mezarı Fatih Camii bahçesindedir.
Gerek Hacı Ali Efendi’ye, gerek oğlu İshak Efendi’ye yüce Allah’tan rahmet niyaz ediyoruz.
Şeyh Hacı Ali Efendi ve Hasan Paşa Arasındaki Hikaye
Harput’un civarında bulunan aşiretlerin isyanı üzerine, bunların ıslahatına memuren Harput’a gelen Hasan Paşa namındaki zat çok gaddar bir adammış, haklı haksız bir çok kimselerin kellelerini uçurttuğu gibi halka da zulüm ve işkence etmek suretiyle ortalığı titretmişti.
Paşa, bir gün mahiyetiyle birlikte Perçençin önünden geçerken bu köyün bir kasaba kadar büyük ve şen olduğunu uzaktan görünce atının dizginini Perçence çevirmiş. Köyü gezerken, Şeyh Ali Efendi de evinin damında loğ çekiyormuş.. Paşa, böyle koca sarıklı, saçlı sakallı bir zatı damın başında görünce, ağalarına hocayı aşağı almalarını emretmiş. Ağalar yukarı çıkıp Paşa’nın kendisi çağırdığını söylemeleri üzerine, Şeyh Ali Efendi
“Lütfen kendisi benim yanıma çıksın” diye cevap verir.
Bu cevap Paşaya götürülünce Paşa hiddetle atından inerek Şeyh Ali Efendinin evine girdiğini ve merdivenlerden çıktığını hisseden Ali Efendi damdan inerek Paşayı misafir odasına aldıktan sonra karşı karşıya konuşurken Paşanın;
“Ne cesaretle beni ayağına çağırdın?” diye sert sualine, Ali Efendi yumuşak tavrıyla;
“Efendim, bizim damda çok ot bitiyor, bunları temizlemekten, loğ çekmekten aciz kaldım, onun için sizi çağırdım, siz dama çıkıp damda biraz gezecek olursanız, bu otlar artık bitmez, ben de bu dertten kurtulurum; çünkü malum-ı alileri zalim ve gaddar olan ricalin ayak bastıkları yerde ot bitmez, efendimizi bu maslahat için yukarı dama davet ettim,” demesi üzerine Paşa, hocanın cesaretle bu şekilde konuştuğuna son derece kızmış ise de bunun, kendisine manevi bir sille olduğunu takdiren hocayı beraberine alarak şehre getirmiş ve misafir etmiştir.
Ali Efendi, Paşanın yemeğini yememiş ve bazı keramet göstererek köyüne dönmüştür. Bunun üzerine Paşa’da Elaziz’de tutunamamıştır.

Hiç yorum yok: