Kur’an ve Sünnet’te farklı zikir çeşitlerinden bahsedilmiştir. Hz. Peygamber A.S. Efendimiz bütün zikir çeşitlerini bizzat yapmıştır. O, tek başına zikir yaptığı gibi, cemaat halinde de zikir yapmıştır. Gizli zikrin yanında, açık zikri de icra etmiştir. Ashab’tan bazılarına meşrebine uygun zikir telkinleri yapmıştır. Bazılarına açık, bazılarına gizli zikri tavsiye etmiştir. Ayrıca herkesin yapması gereken zikir çeşitlerini de belirtmiştir.
Efendimiz A.S. tarafından miktar, yeri ve zamanı belirlenen zikirler aynen uygulanır. Mesela farz namazlardan sonra otuzüçer defa “sübhanallah, elhamdülillah, Allahu ekber” demek ve peşinden “lâ ilâhe illallah vahdehu lâ şerike lehu” zikri ile yüze tamamlamak gibi.
Bu zikirlerin miktarı, yeri ve şekli bellidir; onlarda kimsenin ekleme ve çıkarma yapma yetkisi yoktur. Namazların rükû, secde ve oturuşlarında okunan dua ve zikirler de böyledir. Tesbih namazı, telbiye, teşrik tekbirleri, ezan, kamet gibi belirlenmiş zikirler de aynen uygulanır,
Bunların dışında Kur’an ve Sünnet’te herhangi bir sayı, şekil ve zaman belirtilmeden teşvik ve tavsiye edilen zikirler de mevcuttur. Bu tür zikirlerin alanı ve zamanı geniştir. Allahu Tealâ’yı anma ve yüceltme manası taşıyan her kelime veya cümle ile bu zikir yapılabilir. Bu zikirler temelde ayet ve hadislere dayanır. Bu zikirlerin içinden içtihatla tercih yapılabilir. Bu alanda alim ve arif olan kâmil mürşidler yetkilidir.
Zikir için daha çok “Allah”, “lâ ilâhe illallah” ve “hu” lâfızları tercih edilmiştir. Bunların her birisi ayet ve hadislerde övülmüş zikir kelimeleridir. Kur’an okumak, salâvat getirmek, istiğfar etmek, Allahu Tealâ’nın güzel isimlerini veya bu isimlerden birisini vird edinmek de değişik zikir çeşitleridir.
Zikir üç şekilde yapılır: Kalple, dille, hem kalp hem de dille.
Kalbin uyanması için uygun olan zikri tespit etmenin en kolay yolu, bu işte tecrübe ve ehliyet sahibi bir alime gitmektir. Bu alime mürşid denir.
Bir mürşid tarafından tespit ve telkin edilen zikirler ilaca benzer. Hangi kalbe hangi ilacın şifa vereceğini kâmil mürşid bilir. O bu zikirler arasından bir tercih ve terkip yapar. Bu terkip, ilim, feraset müşahede ve tecrübe ile yapılır. Verilecek ilacın şekil ve miktarı insanın mizaç ve meşrebine göre değişir. Bunu ehli olan anlar ve ayarlar, Tasavvufun ana gayesi, kalbi Allah’ın zikri ve sevgisi ile mamur etmektir.
Bütün hak tasavvufî kollar, kalbin uyanması ve nefsin ıslahı için gizli veya açık zikir çeşitlerinden birisini tercih etmişlerdir. Her ikisini birden uygulayanlar da vardır.
Fayda yönünden zikrin en faziletlisi, insanın meşrebine en uygun olan ve az da olsa devamlı yapılan zikirdir. Şimdi bu iki zikir türünün genel özelliklerini tanıyalım.
Perşembe, Eylül 11, 2008
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder