Perşembe, Eylül 11, 2008

AMAÇ KALBİ UYANDIRMAK

Görüldüğü gibi her iki zikir çeşidinde hedef kalbi uyandırmak, nefsi ıslah etmek, huzuru ele geçirmek ve gerçek tevhid anlayışına ererek Allahu Tealâ’yı yüceltmektir.
Müminlerden istenen, devamlı zikir içinde olmalarıdır. Bu hal, zikre devam edilerek zaman içinde elde edilebilir. Arifler, “zikir kalpte iyice yerleşirse nefes alıp vermek gibi tabii hale gelir. O zaman insan istese de zikirden uzak kalamaz” demişlerdir. Bu hale ulaşan insan yerken, içerken, gezerken, çalışırken, konuşurken, yatarken, kalkarken kalbiyle devamlı Allahu Tealâ’yı zikreder. Bu, başı ağrıyan bir kimsenin durumu gibidir. Başı ağrıyan insan hangi işle meşgul olsa başının ağrısını hisseder, aynı zamanda işine de devam eder. Zikrin kalbe yerleşmesi de böyledir. Allahu Tealâ bu hale ulaşan kalplerin ticaret ve alışveriş yaparken dahi zikirden kopmayacağını belirtmiştir. (Nur/37)
Zikrin bu derece bütün vücuda yayılmasına arifler zatî zikir, sultanî zikir ve devamlı zikir ismini vermektedirler. Zatî zikir, insanın bütün zatını, duygularını ve maddi varlığını saran, nefes alıp vermek gibi vücudun tabii hareketi haline gelen zikirdir.
Bütün arifler zikrin kâmil bir mürşidin telkini ile ve onun nezareti altında yapılmasını faydalı görmüşlerdir. Bunun ilk faydası mürşidin dua ve feyiz desteğidir. Mürşidden alınan ders bütün silsiledeki velilerin emaneti olduğundan, ayrı bir feyzi ve tadı vardır. İkinci faydası, kalbin ve çekilen zikrin kontrol altında olmasıdır. Mürşid, kalbin tedavisi için tercih ettiği zikri artırma veya değiştirme zamanını takip eder. Bu arada zikir esnasında karşılaşılan halleri ve vücuttaki değişmeleri kontrol eder, gerekli müdahaleyi yapar.
Kendi başına zikir çekmenin elbette sevabı vardır, fakat ileri safhada şeytanın tuzakları da vardır. Çektiği zikirle nefsini beğenmek, zikirden zevk alıp onu asıl hedef gibi görmek, zikir anında oluşan şeytanî halleri melekten veya Allah’tan zannetmek, zikirle yetinip farz ibadetleri terk etmek gibi tehlikelere düşenler çok olmuştur,
Kâmil ve mükemmil bir mürşide talebe olanlar, manevi terbiye ve tedavide onun talimatlarına uymalıdırlar. Bu kimselerin kendi başına farklı zikir seçmeleri, verilen zikri değiştirmeleri, başka zikirlere heves etmeleri doğru değildir. Çünkü bu davranış kalbi dağıtmakta ve önündeki zikirden soğutmaktadır. Zikrini artırmak veya değiştirmek isteyenler bunu mürşidine danışarak yapmalıdır. Aksi durumda hastalığına kendi başına teşhis koyan, reçete yazan ve tedavi uygulayan hastanın acı akıbetine düşülür.

Hiç yorum yok: