قبلهِ عالم حضرت محمد مظهر احسان رحمة الله عليه
"(Ey Resulüm!) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir."(28/56)
Hidayet çok büyük bir hadisedir. Hidayet vermek sadece Cenab–ı Hakk'a aittir. Bu durumda hidayet kimden istenir? En küçük bir tereddütle mahal bırakmayacak kadar açıktır, Rabbimizden isteyeceğiz.
Kimin hidayeti olursa olsun, kendimizin, komşumuzun, yakınlarımızın bütün hidayetleri Rabbimizden isteyeceğiz. Allah Celle Celaluhu hidayet etmeyi sadece kendisine bırakmıştır.
* * *
"Hani biz meleklere: Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu."(2/34)
İblis bu duruma niçin düştü? Niçin kâfir oldu? Mevla Teala'nın emrini tutmadı. Kibrine yenildi ve ebedi kaybedenlerden oldu.
İblis'in Allah–u Teala'nın huzurundan kovulmasa sebep olan beş husus vardır. Bunlar sırayla şunlardır. Gurur, hased, kin, ucub ve kibir'dir.
"Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yiyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik."(2/35)
Âdem Aleyhisselam bu emri alınca, hemen itaat etti ve cennete hayatını yaşamaya başladılar. Şeytan çıkageldi:
–Ya Âdem! Diye seslendi. Şeytanın sesini işiten Âdem Aleyhisselam:
–Ne var, diyerek, Şeytanın konuşmasını dinledi. Hâlbuki Âdem Aleyhisselam ne yapmalıydı, "çekil git yanımdan melun" demeliydi. Rabbimizin emirlerine karşı gelenleri dinlememeliyiz. Allah Teala'nın emirlerini dinlememek zulümdür. İnsan Allah'a zulmedemez, yaptığı işlerle kendine zulmeder.
Şeytan Âdem Aleyhisselam ve eşi Havva validemizi nasıl kandırdı? Onlara dedi ki:
"Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti. Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nidâ etti."(07/21–22)
Burada insanlık için büyük bir ders vardır. Rabbimiz, Âdem aleyhisselam cennete uyması için sınırlar koydu. "Şunlar sizin için helaldir, bundan da uzak durun, o haramdır" denildi. Dünya hayatında da aynı şey insanlar için yapıldı. Rabbimiz haramları ve helalleri insanlara bildirdi. Kim bu emirlere uyarsa, kazandı. Kimde bu emirlere uymazsa Âdem aleyhisselam başına gelenler, onun başına gelecek.
* * *
"Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları cennetten onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik."(2/36)
Ayet–i Kerime'de geçen, "düşmanlık" kelimesi, müminler için değildir. Ayet–i Kerime'ye bakarak, müminler birbirlerine düşman olacak diye düşünmeyin. Bular çok önemli haberlerdir. Bunları insanlara duyurun.
Bu anlatılanlardan ne çıkaracağız? Haramlara kesinlikle yaklaşmayacağız. Âdem Aleyhisselam yaptığı hata için çok ağladı, gözyaşı döktü. Ne büyük nimetten oldu. Rabbimizin büyük nimetinden uzaklaştırıldı. Daha da önemlisi Mevla'nın gadabını celbetti. Ancak Âdem Aleyhisselam bu yaptıklarında suçu başka yerlerde aramadı. Tek suçlu olarak kendini gördü.
Hakk'a gidelim cemali ba kemale seyridelim!
Kamusu bunların ehli batalet
Mekasıd bilmeyip buldu şekavet.
Kalup tahtel hicap yok bunda vuslat.
Çü irfan ehline bunlar ne hacet.
Nedir maksud bu irfan'dan haber al.
Nikip açdı çü mahbub müjdeler al.
Beyitte geçen irfan ne demektir?
Mevla Teala'nın kulu ile arasında bulunan perdelerin kaldırılmasıdır. Kulun Mevla Teala'yı görüyor gibi olma hâlıdır. Bu görmek ahirette ki görmek gibi değildir.
Ormanda vahşi hımarlar olur. Aslanlar bu vahşi hımarları yakalar, az bir parçasını yer geri kalan kısmını bırakır. Aslanı takıp eden tilkiler, hımarın geri kalan kısmi ile karınlarını doyururlar. Tilkilere kalsa, vahşi hımarları değil avlamak, yanlarına bile yanaşamazlar. Ama Aslan'ın sayesinde hımarla karınlarını doyururlar.
Allah Dostları büyük manalara ve keşiflere ulaşırlar. Kim ki, onlara tabi olur, onların peşinden giderse, büyük manalara ve keşiflere vakıf olur.
* * *
Çoğu kimsenin aklı fikri keramet sahibi olmakta. Havada uçalım, denizde yürüyelim... Ne olacak havada uçsan, denizde yürüsen? Hâlbuki asıl maksat Allah–u Teala'dır.
Maksat Allah–u Teala olmayınca, yapılan riyazattan da bir şey elde edilmiyor.
Hinduları bilirsiniz, onların dinlerinin reisleri Brahmalar var. Brahmanlar uzun müddet yemez, içmez öyle bir duruma gelirler ki; bir deri bir kemik kalırlar. Bu durumda onlarda olağanüstü haller meydana gelir. Ne fayda...
"Kamusu bunların ehli batalet."
Şeriatı tatbik olmadığı halde az yiyip içmek sureti ile kendilerinden adet dışı olaylar zuhur eden kimselerin hepsi avarelerdir.
* * *
"Dünyada görmek yoktur, görüyor gibi olmak vardır."
Cebrail Aleyhisselam Peygamber Efendimize:
–Ya Resulullah! İhsan nedir? Diye sorduğunda Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
–İhsan, senin Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmendir. Eğer sen O'nu göremiyorsan, O seni görüyor, diye cevap verdi.
* * *
Mevla Teala kuluna zatı ile tecelli eder. Sonra bu tecelli gider. Tekrar tecelli eder. Yine tecelli kaybolur. Tekrar tecelli eder, yine ortadan kaybolur. Bu gelip gitmelere "hâl" denir. Zaman gelir, gelip gitmeler ortadan kalkar, yanı tecelli süreklilik kazanır. Bu duruma da "makam" denilir.
Kendisine Mevla'nı tecellisi olan kimseye "irfan ehli" denir.
Tecellinin devamını sağlayıp irfan ehli olmak için yemek, içmek, keyif yapmak nefsin ve cismin özelliklerindedir. Nefsin arzu ettiği şeylerden birini peşine takılan, dünyadadır. Mevla'da değildir. Dünyalık her şeyden geçmişsen, işte o zaman Mevla Teala'dasın.
* * *
Bir hadisi şerifte Efendinmiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:
"İlmin büyük felaketi unutmaktır. Onu zayi etmek ise o ilmi ehli olmayana anlatmaktır."
Zamanın birinde âlim bir zat yaylada Yörük çadırına misafir olur. Alim misafir olduğu yörüğe marifet ilminden başlamış anlatmaya... Âlim baktı ki; karşısındaki onu pür dikkat dinliyor, daha bir derin meselelere girmiş.
Aradan epeyce zaman geçtikten sonra âlim zat yörüğe:
–Ne güzel dinlediniz, istifade ettiniz inşallah! Yörük:
–Siz konuşurken sakalınız dikkatimi çekti. Bizim keçinin sakalına benziyordu, demez mi?
Bu âlimin yaptığı ilmi zayi etmekten başka bir şey değildir.
Pazartesi, Mayıs 12, 2008
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder