NNE olmadan önce
Gece ne kadar geç yatacağım ya da sabah ne kadar geç kalkacağımı
düşünmezdim.
Dişlerimi fırçalar, saçlarımı uzun uzun tarayabilirdim...
kesintisiz, düşüncesiz uyuyabilmenin kıymetini
bilmezdim.
Evimi her gün temizlerdim. Hatta süsler, püsler, küçük dekorasyon
oyunları yapardım.
Evimi dağıtacak şeylerin küçük oyuncaklar, yırtık kağıtlar olacağı
aklıma bile gelmezdi...
Saksılarımın zehirli olup olmadığını düşünmemiştim bile. Ya da banyoda
duran el sabununun bir içecek gözüyle görülebileceğini...
Anne olmadan önce...
Üzerime bu kadar işeneceğini, kusulacağını ve daha da ilginci bundan
rahatsız olmayacağımı bilemezdim. Gaz çıkartmanın eğlenceli tarafini
göremezdim.
Anne olmadan önce...
Ağlayan bir bebeği aşısı yapılsın ya da test için kan alınacak diye
böğüre böğüre kucağımda sıkabileceğimi bilmezdim. Ağlamaklı gözlere bakıp
ağlayabileceğimi, minik bir tebessümden büyük mutluluklar
yaşayabileceğimi düşünemezdim.
Saatlerce uyuyan bir bebeği seyretmek için uyanık kalabileceğimi...
Anne olmadan önce...
Kalbimin vücudumun dışında bir yerlerde olabileceğini...
Aç bir bebeği doyurmanın insanın ruhunu nasıl doyurabildiğini..
Bir anne ile çocuğunun arasındaki bağın göbek bağından çok daha sağlam
olduğunu...
Bu kadar küçük bir bedenin bu kadar büyük bir huzur verebileceğini...
Düşünemezdim.
Anne olmadan önce...
Bütün bir gece boyunca, hatta geceler boyunca her şeyin yolunda gidip
gitmediğini kontrol etmek için 10 dakikada bir uyanacağıma...
Kapılardan nefes sesi dinleyeceğime...
Başkasının öksürüklerinin ciğerimi parçalayabileceğine...
Bir insan öpücüğünün kesilen parmağimın acısını dindirebileceğine...
inanamazdım...
Anne olduktan sonra ?
gecelerce uykusuz kalıp,sabah saatlerce uyumuş gibi dinç bir şekilde güne devam edebilmek..
7,4 lük depremi 33 günlük bir bebekle yaşarken korkuyu bir kenara atıp,"Allah'ım ne olur sütüm kesilmesin" diyebilmek...
Ya da Düzce depreminde göçük altında 6-7 yaşlarında kızıyla kalan bir annenin,"Allah' ım eğer öleceksek önce kızımın canını al,ki benim cesedimle kalmasın ! "diye dua edebilmesi...
O'na yemek yedirirken,farkında olmadan sizin de ağzınızı yemek yer gibi oynatmanız....
O'nun her gülüşünde,yürümek için adım attığında "ya düşerse,endişesi ile "hep hazır olmanız...
Düştüğünde içiniz parçalansa bile "aa ne komik düştün gibi"anlamsız şeyler söylemeniz! Sırf morali bozulmasın,vazgeçmesin,ağlamasın diye motive etmek adına..."öpeyim de geçsin"ler..
kızım bugün 7 yaşında ama bir yerim acıdığında "öpeyim de geçsin diyor"
O hastayken ,ya da acı çekerken,keşke bana olsaydı diye düşünmek...
O ufacık kağıtları kesip,ortada tüm oyuncakların kol gezmesine dayanabilmek..
Çünkü onun psikolojisi için oyuncaklar çok faydalı diye düşünüp,sineye çekebilmek...
Elinize geçen psikologların çocuk gelişimi ile ilgili eserlerini okumak ,hatta hatmetmek...
( bu arada minik bir tavsiye Thomas Gordon ; EAE Etkili Anababa Eğitimi Aile İletişim Dili)
Onu en doğru yönlendirmeye çalışmak,onun dilini konuşabilmek,onunla beraber yeniden çocuk olmak,tüm çizgi filmleri seyredebilmek...(Can Dündar'ın "yüzyılın aşkları kitabında Yılmaz-Fatoş Güney aşkını anlatırken..Çocuğunun izlediğini bildiği -Heidi- çizgi filmi ni Yılmaz Güney'in tüm koğuşla beraber izlediği yazıyordu! )
O nu ilk yuvaya götürüp bıraktığımda korkunç bir vicdan azabı yaşamış,O' nu terk etmiş gibi düşünmüştüm kendimi..Oysa biliyordum psikolojisi için ne kadar da önemli olduğunu,yaşıtlarıyla oynamanın,onlarla oyuncaklarını paylaşmanın,grup oyunlarına katılmasının.....
Bizim zamanımız da yuvalar,anaokulları bu kadar yaygın değildi,ama biz sokağa/ bahçeye çıkıp oyunlar oynuyorduk...Çoğumuzun kardeşleri vardı...Şimdikiler genelde tek çocuk,en azından benim çevremdekiler,çoğu ..tv. bilgisayar çocuğu...
Hani hep diyorlar ya "ben çocuğumla arkadaş gibiyim"
okuldaki bir seminer de bizlere "çocuklarınızın arkadaşları zaten var,onların anne-babaya ihtiyacı var." dedi.
******
Sahiden de kusmuk çok kötü kokuyor,ama bu çocuğunuzdan geliyorsa hiç tiksinmiyorsunuz.
Acil durumlarında önsezileriniz size ne yapmanız gerektiğini söylüyor,hiç bilmeseniz bile müdahaleyi yapacak gücü buluyorsunuz.
Kapılardan nefes sesi dinlemek demiş ya Meryem hanım,uzun süre uyuyunca ; ben ağzına ayna tutanları biliyorum.(nefes alıyor mu diye bakmak için...)
Bu yıl kızımla beraber toplama -çıkarma,okuma-yazma öğrendim..Ben de onunla yeniden yaşıyorum bazı şeyleri...daha önümüzde zorlu sınavlar var...Ama umarım o zamana kadar bazı şeyler değişir ...:)
İşte böyle bilmem anlatabildim mi?duygularımı...
Yani artık kendiniz için değil çocuğunuz için yaşıyorsunuz...Sizden daha önemli tek canlı oluyor..." önce can sonra canan" derler ya çocuğunuz canınızdan önce geliyor her zaman...Anne olmak gerçekten ayrıcalık diyorum.Allah her kadına bu duyguyu tattırsın
Arkadaşımın babası SEVGİ BÜYÜKTEN KÜÇÜĞE dermiş..
Sahiden de öyle...
Gününüz Gününüzden Güzel Geçsin...
Sevgiler
düşünmezdim.
Dişlerimi fırçalar, saçlarımı uzun uzun tarayabilirdim...
kesintisiz, düşüncesiz uyuyabilmenin kıymetini
bilmezdim.
Evimi her gün temizlerdim. Hatta süsler, püsler, küçük dekorasyon
oyunları yapardım.
Evimi dağıtacak şeylerin küçük oyuncaklar, yırtık kağıtlar olacağı
aklıma bile gelmezdi...
Saksılarımın zehirli olup olmadığını düşünmemiştim bile. Ya da banyoda
duran el sabununun bir içecek gözüyle görülebileceğini...
Anne olmadan önce...
Üzerime bu kadar işeneceğini, kusulacağını ve daha da ilginci bundan
rahatsız olmayacağımı bilemezdim. Gaz çıkartmanın eğlenceli tarafini
göremezdim.
Anne olmadan önce...
Ağlayan bir bebeği aşısı yapılsın ya da test için kan alınacak diye
böğüre böğüre kucağımda sıkabileceğimi bilmezdim. Ağlamaklı gözlere bakıp
ağlayabileceğimi, minik bir tebessümden büyük mutluluklar
yaşayabileceğimi düşünemezdim.
Saatlerce uyuyan bir bebeği seyretmek için uyanık kalabileceğimi...
Anne olmadan önce...
Kalbimin vücudumun dışında bir yerlerde olabileceğini...
Aç bir bebeği doyurmanın insanın ruhunu nasıl doyurabildiğini..
Bir anne ile çocuğunun arasındaki bağın göbek bağından çok daha sağlam
olduğunu...
Bu kadar küçük bir bedenin bu kadar büyük bir huzur verebileceğini...
Düşünemezdim.
Anne olmadan önce...
Bütün bir gece boyunca, hatta geceler boyunca her şeyin yolunda gidip
gitmediğini kontrol etmek için 10 dakikada bir uyanacağıma...
Kapılardan nefes sesi dinleyeceğime...
Başkasının öksürüklerinin ciğerimi parçalayabileceğine...
Bir insan öpücüğünün kesilen parmağimın acısını dindirebileceğine...
inanamazdım...
Anne olduktan sonra ?
gecelerce uykusuz kalıp,sabah saatlerce uyumuş gibi dinç bir şekilde güne devam edebilmek..
7,4 lük depremi 33 günlük bir bebekle yaşarken korkuyu bir kenara atıp,"Allah'ım ne olur sütüm kesilmesin" diyebilmek...
Ya da Düzce depreminde göçük altında 6-7 yaşlarında kızıyla kalan bir annenin,"Allah' ım eğer öleceksek önce kızımın canını al,ki benim cesedimle kalmasın ! "diye dua edebilmesi...
O'na yemek yedirirken,farkında olmadan sizin de ağzınızı yemek yer gibi oynatmanız....
O'nun her gülüşünde,yürümek için adım attığında "ya düşerse,endişesi ile "hep hazır olmanız...
Düştüğünde içiniz parçalansa bile "aa ne komik düştün gibi"anlamsız şeyler söylemeniz! Sırf morali bozulmasın,vazgeçmesin,ağlamasın diye motive etmek adına..."öpeyim de geçsin"ler..
kızım bugün 7 yaşında ama bir yerim acıdığında "öpeyim de geçsin diyor"
O hastayken ,ya da acı çekerken,keşke bana olsaydı diye düşünmek...
O ufacık kağıtları kesip,ortada tüm oyuncakların kol gezmesine dayanabilmek..
Çünkü onun psikolojisi için oyuncaklar çok faydalı diye düşünüp,sineye çekebilmek...
Elinize geçen psikologların çocuk gelişimi ile ilgili eserlerini okumak ,hatta hatmetmek...
( bu arada minik bir tavsiye Thomas Gordon ; EAE Etkili Anababa Eğitimi Aile İletişim Dili)
Onu en doğru yönlendirmeye çalışmak,onun dilini konuşabilmek,onunla beraber yeniden çocuk olmak,tüm çizgi filmleri seyredebilmek...(Can Dündar'ın "yüzyılın aşkları kitabında Yılmaz-Fatoş Güney aşkını anlatırken..Çocuğunun izlediğini bildiği -Heidi- çizgi filmi ni Yılmaz Güney'in tüm koğuşla beraber izlediği yazıyordu! )
O nu ilk yuvaya götürüp bıraktığımda korkunç bir vicdan azabı yaşamış,O' nu terk etmiş gibi düşünmüştüm kendimi..Oysa biliyordum psikolojisi için ne kadar da önemli olduğunu,yaşıtlarıyla oynamanın,onlarla oyuncaklarını paylaşmanın,grup oyunlarına katılmasının.....
Bizim zamanımız da yuvalar,anaokulları bu kadar yaygın değildi,ama biz sokağa/ bahçeye çıkıp oyunlar oynuyorduk...Çoğumuzun kardeşleri vardı...Şimdikiler genelde tek çocuk,en azından benim çevremdekiler,çoğu ..tv. bilgisayar çocuğu...
Hani hep diyorlar ya "ben çocuğumla arkadaş gibiyim"
okuldaki bir seminer de bizlere "çocuklarınızın arkadaşları zaten var,onların anne-babaya ihtiyacı var." dedi.
******
Sahiden de kusmuk çok kötü kokuyor,ama bu çocuğunuzdan geliyorsa hiç tiksinmiyorsunuz.
Acil durumlarında önsezileriniz size ne yapmanız gerektiğini söylüyor,hiç bilmeseniz bile müdahaleyi yapacak gücü buluyorsunuz.
Kapılardan nefes sesi dinlemek demiş ya Meryem hanım,uzun süre uyuyunca ; ben ağzına ayna tutanları biliyorum.(nefes alıyor mu diye bakmak için...)
Bu yıl kızımla beraber toplama -çıkarma,okuma-yazma öğrendim..Ben de onunla yeniden yaşıyorum bazı şeyleri...daha önümüzde zorlu sınavlar var...Ama umarım o zamana kadar bazı şeyler değişir ...:)
İşte böyle bilmem anlatabildim mi?duygularımı...
Yani artık kendiniz için değil çocuğunuz için yaşıyorsunuz...Sizden daha önemli tek canlı oluyor..." önce can sonra canan" derler ya çocuğunuz canınızdan önce geliyor her zaman...Anne olmak gerçekten ayrıcalık diyorum.Allah her kadına bu duyguyu tattırsın
Arkadaşımın babası SEVGİ BÜYÜKTEN KÜÇÜĞE dermiş..
Sahiden de öyle...
Gününüz Gününüzden Güzel Geçsin...
Sevgiler


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder