Perşembe, Nisan 03, 2008

SEMERCİ HOCA (FEYZİ ÇİTÇİ)



Harput Meteris mezarlığında, Hacı Tevfik Efendi'nin yambaşında medfundur. Beyzade'ye yakın bir yerdedir. Sanduka şeklinde olan mezarının baş şahidesinde: "Çitçizade Hacı M. Feyzi Rahmetullahi-aleyh-1900-1969" ibaresi vardır.


SEMERCİ HOCA KİMDİR?
1900 yılında Harput'ta dünyaya gelmiştir. Babasının adı Meh­met Efendi olup, Halep'te ticaretle uğraşırken orada vefat etmiştir. Annesi Kaime Hanım'dır. Semerci Hoca'nın tahsili ile annesi ilgilen­meye çalışmış, askerlik nedeni ile bu tahsili yarım kalmıştır. O, Har-put'un "Çitçi/adeler" ailesine mensuptur. Ona ilk'dersleri Müderris Halil Efendi verir. Medrese tahsilini tamamlayamadan vatani görevini yapmak üzere istanbul'a gider. Askerlik dönüşü bir müddet İmam Efendi'nin sohbetlerine katılır. Onun vefatı üzerine bu seferde Hacı Tevfik Efendi'yc intisab eder. Hacı Tevfik Efendi ta­savvuf ehli, takva sahibi biridir. Dini konularda oldukça bilgili olan bu zattan dersler alır. Harput'ta ve Malatya Sürgü'de bir müddet ücretli imamlık görevi yaptıktan sonra Elazığ'a gelerek semercilik yapmaya başlar. Ona "Semerci Hoca" denmesinin nedeni de budur. Hoca Efendi, Arapça, sarf, nahiv, gramer, tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, akaid gibi konularda kendisini iyi yetiştirmiştir. O, Pertek ilçesine imam ol­arak atandıktan sonra diyanetin açtığı vaizlik sınavını kazanarak Elazığ'a gelir. Bugünkü Saray Camii'nin yerinde bulunan Hapishane Camii'nde bu göreve başlar, ilk günlerde vaaz vermekle zorlandığını belirtir. Bunun üzerine Hacı Tevfik Efendi'ye giderek durumunu bildirir. Kendi ifadesine göre o büyük zat kendisine bir kitap vererek buna çalışmasını ister. Feyzi Hoca bu kitabı okuduktan sonra çok ra­hat vaazlar verdeğini söylemektedir.
Semerci Hoca, giderek hitabetini geliştirmiş, halkın anlayabi­leceği bir tarzda konuştuğu için sevilmeye başlamıştır. Vaaz konu­larını sosyal İlişkilerden, namaz, oruç, hac, zekat ve kurban gibi dini temellerden seçmiştir. Bu vaazlany-a kısa zamanda Elazığ'da şöhret buldu. O, sürekli okuyarak dini bilgilerini artırmaya devam etmiştir. O yıllarda merkezi sistemle vaaz verilmediğinden, diğer camilere de gide­rek bu vaazlarını sürdürür. Onun bu vaazları Elazığ halkı üzerinde etki­li olmuştur.
Semerci Hoca Aksaray'da bulunan ailesinden kalma bahçesinde yaz ve kış sürekli oturarak görevi dışındaki zamanlarını bahçesindeki işlere ayırmıştır. 1960 ihtilâli olduğu sabah, Elazığ müftüsü Hacı Ömer Bil-ginoğlu'nun yerine müftülüğe vekaleten bakmaktaydı. Sabah sokağa çıkma yasağı konulduğu için Semerci Hoca evden çıkarak görevine gelememiştir. Bu yüzden Elazığ'da o sabah ezan okunmadığı için il­gililerce gerekli soruşturma yapılarak Bingöl'e tayin edilir. Bir yıl son­ra tekrar Elazığ'a geri döner.
O, müşkülü olan herkesin yardımına koşmuştur. Halkın arasına girerek onların meseleleri ile yakından ilgilenmiş, çoğu zaman bu me­seleleri kürsüye taşıyarak, halkın sözcülüğünü yapmıştır. Semerci Hoca oldukça alçak gönüllü biriydi. Emekli olduktan sonra bile halkın ona olan ilgi ve sevgisi devam etti. Onun Hacı Tevfik Efendi'den icazetli olduğunu vefat ettiği güne kadar en yakınları bile bilmiyordu. Hoca'nın ani vefaü Elazığ halkını derinden üzmüştür. O, öleceği günü sanki biliyordu. O gün çarşıya çıkarak üzerindeki parasını bir fırında bozdurmuş, bununla fitresini dağıtarak Hacı Tevfik Efendi'nin oğlu Mahmut Efendi'nin yanına gelip, hocasının kabri yanında yer istemiştir. Bizzat Mahmut Efendi'den söz aldıktan sonra bu seferde hamama giderek bir güzel temizlenip eve gelmiştir. O akşam kızı ve damadını yanına çağırarak onlara; kendisine emir vaki olursa vasiyetinin cebinde olduğunu ve herşeyi orda yazılana göre yapmalarını tembih etmiştir. Feyzi Hoca o akşam evde otururken bir köşeye çekilerek Nakşi usulünce son dersini de yapmış ve kimse­nin görmemesi için mendilini de yüzüne kapatmıştır. Çocuklarının gitme zamanı geldiğinde kızının yanında kalmasını istemiş, gece yansı geçtikten sonra yatağından kalkarak kıbleye dönmüş ve birşeyler mırıldanmaya başlamıştır, O sırada hanımı uyanarak ondaki gayrı tabi­liği anlayınca çocuklarına seslenmiş, Semerci Hoca hanımına eliyle sus işareti yaparak ruhunu teslim etmiştir.. Yıl 1969'dur. , O, oldukça uzun boylu, başı büyük, kaşları kalın, sakalı gür ve uzun, geniş omuzlarıyla pehlivan yapılı biriydi. Konuşmasında mahal­li bir şive kullanırdı. Onun vefat etmeden önce hazırladığı vasiyeti ol­dukça ilginçtir. Bizzat kendi eliyle yazdığı bu vasiyaînamesine şöyle başlar: "Vasiyetname Hüvel'muin, tşhat ve vasiyatname" dedikten sonra besmeleyi yazar, baş tarafına imam Efendi'nin şu dörtlüğünü koyan
"Döndüm sana ya müsteanDoğru kapına gelmişim.Lütuf dilerim el amanDoğru kapma gelmişim."
Daha sonra: "Ey benim din kardaşlarım ve akraba ve taalukat ve evlatlarım ve torunlarım: Cenab-ı Hak hazır ve nazır ve şahidimdir ki, ben ehli sünnet vel cemata iti­kat, samimi üzere bir mümin ve müvehit ve abdi aciz müslümanım." dedikten sonra, ilahi emaneti teslim ederken Al­lah'ın rahmetine nail olmayı temenni ettiğini, şeytanın kendisini şaşırtmak istemesi halinde, kendisinin Allah'ın ve Resulünün yolunda olduğunu göstermesini yüce Allah'tan dilemiş, bütün cemaatin de kıyamet günü islâm olduğuna şahit olmasını temenni edip, bu bölümün son cümlesini kelime-i şehadet getirerek tamamlamıştır. Yine: "Bu fakir tarikat aliye-i Nakşibendiye nisbet ve fırkai nacisane mensubum. Bir günahkâr, mücrim alel ve zaif ibad haktır. Hazreti el haç Muhammed Tevfik-ul Harput-i Hazretleri'nin bendeslyim." ifadeleriyle Hacı Tevfİk Efendi'ye intisaplı olduğunu açıklamıştır. Daha sonra Allanın bağışlamasına, Peygamber Efendimiz'in şefaatine güvendiğini, aynca: "Pirimiz Muhammed Bahaeddin Şah Nakşibend ve Şeyh Abdulkadir Geylani ve Mahmut el Miyadini ve Mürşidim el haç Mehmet Tevfik el Harput-i kaddesallahu esra-reküm Hezeratımn şefaatçi olmalarını lütuf ve keremle­rinden dilerim." demiştir. Vasiyetnamenin bundan sonraki bölümünde: "Ben vefat ettikten sonra üzerime kızlarım ve torunlarım (erkek çocuğu yoktur) her cuma gecesi birer Yasin okuyasınız. Ve her zaman din kardeşlerim ve ak­rabalarım Kur'an-ı Azim-i şan okuyup, rahmetle vadedes­iniz. Cümleye hakkım ve hukukum helal olsun." diyerek, mezarının hocası Hacı Tevfik Efendi'nin kabrinin yanın kazılmasını, bunun için oğlu Mahmut ve kardeşi oğlu Bahaeddin Efendilerden izin aldığını söyler. Vasiyetnamenin son bölümünde borcunun olmadığını, yine de musalla taşında damatlarının "Borcu olanlara biz kefiliz" demelerini, cenaze masrafları için kime ne miktarda para verileceğini tek tek belirtir. Aynca: "Kırkıncı günü için yemek yapmak, ziyafet çekmek gerekmez." der. Çocuklarına ve torunlarına hayrı iptal etmemelerini de söyler. Bu son bölümde mal taksimini nasıl yapacaklarını ayrıntılı bir şekilde açıklamıştır. Kitapları konusunda da beş tane tefsir kitabının bir kitapçıda satılmasını, diğerlerinin, imamlara, müezzinlere, Kur'an talebelerine, bazılarını da müftülük kütüphanesine hediye edilmesini istemiştir.

Hiç yorum yok: