Salı, Nisan 01, 2008

İMAM ŞAMİL DESTANI HAYATI




İmam Şamil, bilgisi, dürüstlüğü, imanı, cesareti, kahramanlığı ve liderlik vasfı ile tüm dünyada tanınan bir İSLAM velisidir!..
Şamil, 1797 yılında Dağıstan’ın Gimri köyünde dünyaya gelmiştir. Babası bölgenin yerli halklarından AVAR TÜRKLERİ'ne mensup Dengau Muhammed’dir. Annesi Aşiltalı Bahu Mesedo, AVAR Beyi olan Pir Budah'ın kızıdır.
Yaşadığı dönem, Ruslar'ın TÜRK diyarlarını fethe giriştiği ve buna karşı direnişlerin örgütlendiği yıllardır... Ruslar ilk önce Çar Korkunç İvan, sonra Çar Deli Petro, sonra da Çariçe Katerina zamanında çeşitli TÜRK devlet ve hanlıklarına saldırmışlar, OSMANLI devletinin zayıflamasıyla birlikte güçlenmişler, ve onları birer birer ele geçirmişlerdir. KAFKASYA'daki direniş ve gazavat bu bakımdan çok önemlidir.
Şamil, genç yaşında, Rus yayılmacılığına karşı Kuzey Kafkasya'da halkı "gazavat"a çağıran Nakşibendi tarikatına dahil oldu. İlk eğitimini Said Harekani'den aldı. Daha sonra kayınpederi olan Nakşibendi Şeyhi Cemaleddin Gazi Kumuki Efendi'den ders aldı.
Şamil 15 yaşında iken at binerek kılıç kuşandı. 20 yaşına geldiğinde iki metre on santim olan boyu ile atlama, ateş etme, güreş, koşu, kılıç gibi spor dallarında üstün yetenek sahibi olmuştu.
Kendinden önce İmamet makamında bulunan Gazi Muhammed ve Hamzat Beg’in müşavirliğini yaptı. Son derece sade ve kanaatkâr bir hayatı vardı.
Gazi Muhammed'in imamlığı sırasında Ruslar Gimri'ye saldırmışlar, Şamil de ilk imtihanını şehrin müdafaası sırasında vermişti. Küçük Gimri köyü, KAFKASYA'ya nur saçan bir ilim merkezi, direnişçilerin imanını güçlendiren bir din merkezi idi. Bu özelliği ile Çar'ın dikkatini çekmiş, ve bir binbaşı kumandasındaki küçük bir müfreze bu köy efradını tepeleme sevdasına düşmüştü!..
Gimri'ye gelişigüzel saldırma gafletinde bulunan bu bahtsız müfreze, bütün KAFKASYA'nın birikmiş hıncı halinde tecelli eden müthiş kılıç hamleleri altında yok edilmişti!
Bunun üzerine Gimri köyü üzerine General Kluk von Klugenav idaresinde kuvvetli bir fırka sevkedilmiş, fakat onlar da inatçı bir müdafaa ile karşılayarak viran köyün harap duvarları önünde çakılıp kalmışlardı!.
Ne var ki, insan takatının da bir sonu vardı. Gimri'nin son gününde Şamil'in çocukluk arkadaşı, köylüsü, ihtilalin mürşidi, DAĞISTAN'ın yüce imamı Gazi Muhammed, bir ara kendinden geçmiş, gördüğü sâdık rüya üzerine uyanmış ve Şamil'e şöyle demişti:
- "Ey Şamil! Artık bana yolculuk gözüktü. KAFKASYA'nın mukadderatına yıllarca sen hükmedeceksin. Yıldızın uzun yıllar bu dağlarda güneş gibi parlayacak. Nâmın dünyaları tutacak!.. Çarlara boyun eğmeyecek, Ruslar'a kan kusturacaksın! Gimri'yi bugün bırakıp gitsek bile, bir gün gene kurtarır, benim mezarımı düşman ayağı altında bırakmazsın inşallah!"
Gimri'de taş üstünde taş kalmamıştı!.. Bu küçük köye ağır muhasara topları getirmeye üşenmeyen düşman kuvvetleri, köydeki son tüfek atışları da sustuktan sonra süngü takarak üç koldan saldırdılar!.
Bir kayanın arkasında durmakta olan Gazi Muhammed ile Şamil kılıçları sıyırarak "ALLAH ALLAH!" naralarıyla düşmanın en kalabalık yerine dalmak için ayağa kalktılar! Vadesi erişen Gazi Muhammed daha adım dahi atamadan alnından yediği bir kurşunla toprağa düştü. Aynı anda Şamil'in üzerine adeta bir düşman hevengi atıldı!.. Şamil bir elinde hançeri, bir elinde kılıcı, iki metre on santim uzunluğundaki dev boyuyla silkinip hevengin altından kalktı. Elleri korkunç bir sür'atle işlemeye başladı, iniyor, kalkıyor, vuruyor, kesiyor, biçiyordu!.. Ayaklarının dibinde bir sürü insan can çekişiyordu!
Şamil'in başına üşüşen düşman kalabalığı dehşet içinde kalmış, dağınık bir halde gerilemeye başlamıştı. Tam o sırada bir taşın arkasında saklanıp hız alan iri bir Kazak (Volga Kazaklarından), üç köşeli, oluklu, uzun süngüsünü olanca gücüyle Şamil'in göğsüne saplayıverdi!.. Aynı anda Şamil kılıcını Kazak'ın kellesine doğru savurdu. Ancak uzun tüfek ucundaki uzun süngünün göğsüne saplanıp kılıcın hedefe ulaşmasını engellediğini gören Şamil, bir an bile tereddüt etmeden süngünün kabzasına yapışmış, üzerine abanmış, bir kere daha kılıcını savurup Kazak'ın kellesini uçurmuştu!.. Bu esnada süngünün ucu sırtından çıkmış, ne gam!..
Düşmanını alt eden Şamil, insanüstü bir gayretle süngüyü göğsünden çıkarıp attı, dört bir yandan gelen kurşun yağmuru altında gecenin karanlığından istifade ederek, kayadan kayaya atlayarak, mağaradan mağaraya sürüklenerek gözden kayboldu.
Gimri köyü mescidinin müezzini Muhammed Ali, gecenin karanlığında bir dev hayaleti gibi süzülüp gitmekte olan Şamil'i adım adım takip etti, sonra sırtına yüklenip sapa bir mağaranın gizli bir köşesine götürdü.
DAĞISTAN arslanı Şamil'in vüücudundaki çeşitli yaralardan başta, bazı kaburga kemikleri ve sağ omuzunun köprücük kemiği kırılmıştı!.. Böyle yaralanan biri başkası olsa, asla bir daha ayağa kalkamazdı. Ancak, Rus cerrahlık âlemini kendine hayran bırakan DAĞISTAN'ın meşhur cerrahı Abdülaziz, Şamil'in zevcesi Fatimat'ın babasıydı!.. Damadının imdadına yetişti ve onu mutlak bir ölümden kurtardı!. Şamil, bir süre ormanlar içindeki mağarada kaldıktan, ve kendi adamları tarafından, bitkilerden elde edilmiş ilaçlarla üç gün gizli tedavi gördükten sonra, sapa bir dağ köyüne götürüldü. Burada 25 gün kendini bilmeden, adeta ölü bir halde yattı.
Şamil’in şefkatli anası da, bu süre içinde geceli gündüzlü oğlunun başında bekledi. Nihayet Şamil, kendine gelip gözlerini açtı ve açar açmaz, başında bekleyen anasına telaşla sordu:
- "Anam, namaz vakti geçti mi?"
Ne diyeceğini şaşıran kadıncağız:
- "Zararı yok yavrum, kaza edersin!"
dedi!... Halbuki o ölüm uykusu, 25 gün sürmüş, ve aradan 125 namaz vakti geçmişti!..
İşte Gimri muharebesindeki Şamil'in imtihanı buydu!.. Kılıcına hakimiyetini, nefsine itimadını ve sonsuz cesaretini gösteren Şamil'i o tarihten sonra bütün DAĞISTAN baştâcı etti!.
Gazi Muhammed ve Şamil beraber çalışırken, müritlik teşkilâtının mukaddes kanunlarını önce kendi nefislerinde uygulayarak adalet ve müsavata verilen ehemmiyetini göstermişlerdi.
Bu meyanda, Şamil içkiye fazla düşün olan babasının, ihtilal kanununa boyun eğmediğini görünce, 100 değneğe çıkan müthiş dayak cezasının uygulanmasında tereddüt edilmemesini emretmişti!.. İmam Gazi Muhammed ise, vaktiyle, çok önceden, içmiş olduğu içkinin kefaretini ödemek üzere gömleğini sıyırmış, ve halkın huzurunda kendisini kırbaçlatmıştı!..
Gazi Muhammed'in şehadetinden sonra Hamzat Beg İmam oldu. Şamil onun da müşavirliğini yaptı. Ancak günün birinde Hamzat Beg camide öldürüldü!.. Öldüren de Hacı Murat'tı!.. Hacı Murat'ın süt akrabası olan Avar Han ailesi ile, İmam Hamzat Beg arasındaki kan davası, Murat’ın Hamzat Beg’i öldürmesine yol açmıştı. Hacı murat kendine bağlı müritlerle Hunzah'tan ayrıldı.
Şamil, İmam Hamzat'ın 19 Eylül 1834 Cuma günü Hunzah Camii'nde şehadetinden sonra, 2 Ekim 1834'de Aşilta'da yapılan toplantıda oy birliği ile imamlığa getirildi. İmam, yani DAĞISTAN'ın ve aslında tüm KAFKAS TÜRKLERİ'nin devlet reisi olduğunda, 37 yaşında idi.
KAFKASYA'nın ilk ihtilal rehberi ve kahraman imamı MANSUR'la başlayan, GAZİ MUHAMMED'le devam eden müridlik, Şamil elinde kemâlini buldu.
Zâhiren dinî görünen, fakat hakikatte mükemmel bir askerî ve mülkî teşkilâtı kadrolayan müridlik, son ferde kadar hizmete koşmayı ve tek kumanda ve tek bayrak altında omuz omuza toplanmayı emreden bir nev'i cihad kuruluşu idi.
Yaygın olarak bilinenin aksine, Şamil asla bir "şeyh" değildi; "siyasi otorite"yi temsil eden "imamet" makamında bulunuyordu.
Şamil'in ruh ikliminde Molla Cemaleddin'in yeri büyüktü. Hocasının yanında Şamil, baştan beri büyük bir disiplin ile çalışmış, Arap edebiyatını öğrenmiş, mukayeseli ilim dalları üzerinde çalışmıştı. Büyük yerleşim birimlerinde halkı teşkilatlandırıp, aydınlatmaya çalışan Şamil, Aşilta köyüne yerleşti.
İmam Şamil, hayatı boyunca beş defa evlenmiş ve bu izdivaçların bazıları dinî ve siyasî sebeplerle olmuştu. Şamil’in Fatimat, Cevheret, Zahidet, Emine ve Şovanat ismindeki zevcelerinden Ahmed Cemaleddin, Muhammed Gazi, Muhammed Said, Muhammed Şefi, Cemaleddin ve Muhammed Kâmil isimli altı oğlu ile Fatimat, Nafisat, Necabat, Bahu-Mesedu ve Safiyat isimli beş kızı oldu. Oğullarına babasının, kızlarına da eşinin, annesinin ve kızkardeşinin adını vermişti.
Şamil, İmam yani devlet başkanı seçildikten sonra ilk iş olarak iç işlerini ele aldı. Ruslara karşı daha etkili savaşmak için lüzumlu idarî ve askerî teşkilatı yeniden tanzim etti. Bir taraftan askerî tedbirler alıp düşmana karşı savunma savaşları verirken, diğer taraftan da muntazam adlî ve idarî sivil bir devlet mekanizması geliştirdi, medreselerde eğitime önem verdi. Döneminde tophaneler, baruthaneler, silahhaneler yapılmış, muntazam birlikler halinde askerî teşkilat kurulmuştur.
Güçlü hitabeti, kararlı tutumu ve askerî dehasıyla büyük başarılar kazandı, ünü kısa zamanda yayılarak, otoritesi DAĞISTAN civarında yaşayan geniş topluluklar tarafından kabul edildi. Özellikle DAĞISTAN halkı Şamil'in KAFKASYA'yı kurtarmak üzere ALLAH tarafından yeryüzüne indirildiğine inanıyordu!
İmam Şamil, idare sistemini yeniden düzenlerken, ülkeyi nâiblik ve vilâyetlere ayırarak bunların başına hem askerî hem de sivil yetkilerle donatılmış naipleri getirdi. Üç veya dört nâiblik bir vilâyet idi. Vilâyetlerin başındaki nâibin rütbesi daha yüksekti.
Ayrıca, her biri birer savaş kahramanı olan bu yüksek rütbeli naiplerden Ahverdil Muhammed, Kabet Muhammed, Şuayıb Molla, Taşof Hacı, Danyal Sultan, Nur Muhammed, Hitinav Musa, Sadullah, Duba Hacı, ve Şamil’in büyük oğlu Muhammed Gazi, yapılan gazavatın başlıca kahramanları oldular... Bu muhterem kişilerden ŞUAYIB MOLLA büyük bir İslam velisidir.
Bu arada Hunzah halkının barışçı tutumlarını suistimal eden Ruslar'a karşı silahını eline alan HACI MURAT, Ruslar'la işbirliği içinde olan Avar Hanı Ahmet’in komplosuyla tutuklanmış, halkın üzerindeki büyük etkisi göze alınarak, gizlice Rusya içlerine sürülmesine karar verilmişti. Ancak HACI MURAT, Temirhan Şura’ya götürülürken firar etmeyi başararak Gotsatl köyüne gitti ve burada bir süre kaldıktan sonra Gimri’ye İMAM ŞAMİL’in yanına gitmeye karar verdi.
Hamzat Beg olayından dolayı şüphe ile karşılandığı Gimri’de, kendini ispat etme fırsatı verilerek, Tloh bölgesi Nâibliğine getirildi. Hunzah’taki yandaşlarının da kendisine katılmasıyla kısa sürede büyük başarılar elde etti.
Hayatı TOLSTOY gibi ünlü yazarların omanlarından, yüzlerce rivayete kadar konu olmuş Kuzey Kafkasya kahramanı HACI MURAT, 19. yüzyıl başlarında Dağıstan’ın Hunzah bölgesinde dünyaya gelmişti. Kafkas-Rus savaşlarında ismini duyurmuş Gitino-Magoma’nın oğludur. Çocuk yaşta Hunzah medresesinde eğitim almıştı.
Hiçbir zaman bir hedefe iki defa ateş etmediği söylenen Hacı Murat, daha genç yaşlarda at binmesi ve nişancılığı ile büyük ün yapmıştı. Şimdi bu kahraman da Şamil'in yanında idi!
DAĞISTAN bir yanardağ gibi için için istiklâl diye yanıyordu. Şamil, en meşhur nâibi Mehmet Emin'i ÇERKEZİSTAN'a göndererek orayı da tutuşturdu!
Alevlerin bir gün bütün KAFKASYA'yı saracağını gören Çar 1. Nikola, 1937 yılı sonbaharında KIRIM, GÜRCİSTAN VE KAFKASYA'ya büyük bir seyyahat hazırlanmasını emretti. Amacı uykularını kaçıran Şamil ile karşı karşıya gelmek, ve bu aslanın yelelerini okşuyarak onu yumuşatmak, saraya çekmek, sonra da zevk ve sefahat tuzağına düşürmekti!.
Nikola, yayılmacı politikalarının karşısına dikilen İmam Şamil'in kuvvet ve kudretini bildiğinden Kafkasya'yı savaşsız, barışçıl yollardan elde etmeyi denemek istiyordu. Kafkas istilâ orduları başkumandanı General Freze'ye büyük yetkilerle İmam Şamil ile bir diyalog ortamı hazırlatma emri verildi. General Freze de bu görevi Şamil'in karargahına daha yakın bulunan General Klug Von Klugenav'a havale etti. Aslen avusturyalı bir Alman olan General Klugenav da Şamil'e bir mektup yazdı.
İmam Şamil, Klugerav'ın mektubunu getirenlere şu cevabı verdi:
- "Generalinize varın söyleyin: Bizimle görüşecek bir iş varsa, Çar'ın fermanının sökmediği bu hür dağlar, dostça gelen her türlü misafire açıktır. Korkmasın, buyursun."
Nihayet 1837 yılı 18 Eylül'de, General Klug Von Klugenav, Çar'ın bir mektubunu hamil olarak, ve yanında Miralay Yevdokimof, maiyet subayları ile birlikte Çeçenistan'a yakın Sulak Nehri civarında İmam Şamil'i ziyaret etti. Yamalı bir yamçı üzerinde oturup Şamil'e, Çar'ın mektubunu bir nutuk irad eder gibi okudu.
Harfi harfine tercüme edilen bu mektupta Çar Nikola, kahramanlığına hayran olduğu, vatanperverliğine hürmet beslediği, kudret ve cesaretine inandığı İmam Şamil'in başına bir krallık tacı giydirmek istiyordu!
Bütün çarlık hazineleri ve Kafkasya'nın eşsiz servet kaynakları Şamil'in ayakları altına serilecekti!.. KAFKAS taç ve tahtı Şamil'den sonra evlad ve ahfadına kalacaktı!.. Bütün bu ele geçmez dünya nimetlerine karşı Çar'ın Şamil'den istediği şey, sadece dostluk ve sadakatti!..
İmam Şamil, bu parlak nutku sonuna kadar dinlemeye bile tahammül edememiş, "Namazım geçiyor" diye seccadesine yürüyüvermişti!..
Namazdan sonra Rus generaline dönerek:
- "General! O Nikola'ya git ve de ki; Senin yerinde eğer şu anda kendisi karşımda bulunmuş olsa ve bu sefil teklifleri bana bizzat yapmak cesaretinde bulunsaydı, ona ilk ve son cevabımı, şu kırbacım verirdi. Ona söyle, ben Nikola'yı tanımıyorum!"
Çar, neticesiz kalan bu barış havariliğinden vazgeçmemiş, bir ikinci teşebbüsle tekrar generalleri vasıtasıyla İmam Şamil'e bir kez daha mülâkat teklifine Şamil, Petersburg'daki Kafkasya Arşivleri'nde muhafaza edilen şu cevabi mektubu gönderdi:
- "Ben Kafkasya'nın hürriyeti için silaha sarılan muhariplerin en hakiri Şamil, Tanrı'nın himayesini Çarların efendiliğine feda etmemeye ahdeden özü sözü doğru bir müslümanım. Çar Birinci Nikola'yı tanımadığımı, onun iradesinin bu sarp dağlarda sökmeyeceğini General Klugenav'a anlayabileceği bir dilden tekrar tekrar söylemiştim. Sanki bu sözler taşa söylenmiş gibi, Çar ile görüşmek üzere beni hâlâ Tiflis'e davet edip duruyorsunuz. Bu davete asla icabet etmeyeceğimi şu mektubumda son defa olarak size bildiriyorum. Bu yüzden fâni vücudumun parça parça kıyılacağını ve sırtımı verdiğim şu vatan topraklarında taş üstünde taş bırakılmayacağını bilsem, bu kat'i kararımı asla değiştirmeyeceğim. Cevabım işte bundan ibarettir. Nikola'ya ve kölelerine böyle malûm ola." (Gimri, 28 Eylül 1838)
Çar hile ile avlayamadığı Şamil'e karşı beslediği emellerini, bütün gücüyle kuvvet yoluyla halletme yoluna girdi. İmam'a karşı verilecek savaş, Çar'a göre; "Bu bir haçlı savaşıydı. Haç hilali mağlup etmeli, Çin sınırından TÜRKİYE'ye kadar uzanan Rusya galip gelmeliydi."
Çar 1. Nikola, İmam Şamil ile uzun süre başa çıkamayınca, KAFKAS ordularının başına en güvendiği kumandanlardan Golovin'i getirdi. En önemli birliklerini üç ordu halinde KAFKASYA'nın ÇERKEZİSTAN, YUKARI SAMUR ve ÇEÇENİSTAN bölgelerine sürdü. Bu plâna göre ordulardan biri ÇERKEZİSTAN'ı çiğneyerek KARADENİZ'e inecek, ikincisi YUKARI SAMUR kabilelerini itaat altına alacak, üçüncüsü de ÇEÇENİSTAN ve DAĞISTAN'ı fethedecekti. Doğrudan doğruya Şamil'in şahsını ve faaliyet merkezini hedef tutan bu 3. ordunun kumandasını General Grabe üzerine almıştı!..
Ruslar 1837 Hunzah, Gimri ve diğer önemli yerleşim birimlerini zaptedip kaleler yapmışlardı. Gidecek fazla yer kalmamıştı.
Sık sık yer değiştirmek zorunda kalan Şamil, düşmanın uzanmayacağı bir yerde yerleşmeyi önerenlere "sağlam bir yere çekilelim, kendi yurdumuzda düşmanla çarpışalım" dedi.
Bunun üzerine çok güç zaptedilir bir yer olan AHULGOHA'ya yerleştiler.
İmam Şamil düşmanın büyük hazırlığını günü gününe haber almaya muvaffak olmuş, General Grabbe'nin ordusunu istilâ yolu üzerindeki AHILGOHA ve SÜRHAY kaleyi mükemmel surette tahkim etmişti.
1839 yılının ilkbaharında General Golovin genel komutasında üç intikam ordusu üç ayrı yöne doğru harekete geçti. Şamil ise DAĞISTAN'da alevlenen bu özgürlük savaşını bütünüyle KAFKASYA olarak Çar emperyalizmine karşı ayaklandırmak maksadını gütmekteydi. Bunun için de camiden camiye koşuyor, halka hitap ederek halkı birliğe çağırıyordu.
General Grabe 30.000 kişilik kuvvetli bir orduyla, ayrıca dört tabur piyade ve bir çok takviye süvari kıtalarıyla yola koyuldu. Rus çarına satılmış bulunan Mahutili Ahmed Han, 3.000 adamıyla Rus kuvvetinin yanında yer almıştı!..
Hain her dönemde, her boydan, her soydan çıkar!..
İmam Şamil 15.000 kişilik millî bir kuvvetle tahkim ettiği kalelere kapanacağı yerde, düşman kuvvetini çok uzaklarda, 30 Mayıs 1839'da Erguvanî köyü civarında karşılayarak muharebeye mecbur etti. Düşmana çok pahalıya mâlolan bu sahra cengini, ardından gelen AHILGOHA ve SÜRHAY kaledeki müdafaa harbi takip etti... Uzun çarpışmalardan sonra Şamil'in elinde 3.000 mücahit kalmış, onlarla AHULGOHA'ya kapanmıştı.
Savaşanların azlığı yanı sıra malzeme, silah, erzak, su sıkıntısı, kadın ve çocukların perişan vaziyetleri İmam'ın savaş gücünü kırıyordu.
Çar Nikola, KAFKASYA'daki ordulardan kendisine doğum günü hediyesi olarak Şamil'i istiyor, ve zafer için hiç bir fedakârlıktan kaçınmıyordu!
40 bin kişilik muntazam bir ordu ile çevrilmiş, bataryalar ve sahra toplarınca günlerdir dövülen AHULGOHA bir türlü düşmüyordu!..
Nihayet general Grabe, beyaz bayraklı Kurmaylarını "teslim ol" çağrısı için Şamil'e gönderdiğinde, şu cevabı aldı:
- "ÖIümü sevgili gibi kucaklayan ve şehitliğe susayan insanlara esaret teklif etmek boş şeydir!.. General Grabe'ye git ve de ki; eğer insanlıktan nasibi varsa, aylardan beri toplarına hedef yaptığı yüzlerce müdafaasız kadın ve aciz yavrunun hemen kaleden çıkarılması ve açıkta kalan binlerce şehidin gömülmesi için; hiç olmazsa on beş günlük bir mütareke yapalım. Ötesini sonra düşünürüz."
Şamil'in teklifini generale götüren subay birkaç saat sonra tekrar döndü. General 15 günlük mütarekeyi kabul edecek fakat buna karşı oğullarından birini rehin alacaktı. İmam zor kararını hemen verdi:
- "Cemaleddin'i götürün."
10 Ağustos'ta Cemaleddin, Rus karargâhına götürülürken, Şamil derhal ağır yaralıların, dermansız kadın ve çocukların dağ geçitlerinden kaleden uzaklaştırmalarını, açıkta kalan şehitlerin defnini emretti. Onun Ruslar'a güveni yoktu. Hakikaten Rus kumandan 15 günlük mütareke vaadini tutmayarak bütün silahlarını yeniden
AHULGOHA'ya çevirdi.
İmam Şamil, şehadet yolcularına son talimatını verdi:
- "Ey vatan dağlarının emsalsiz ziynet ve şerefi olan
AHULGOHA
muhafızları!.. Yalancı ve korkak düşmana yol veriniz!.. Ta ki şu yığınlar haline gelen kale duvarlarının önüne kadar!.. Kollarını sallayarak ve hepimizi öldüler sanarak ilerlesinler!.. Kılıç menziline girince, bunlara ne yapacağımızı size söylemeye hacet var mı?"
dedi... General Grabe'nin plânına göre 28 Ağustos 1839'da Şamil esir alınacaktı. Onun müstahkem kalesi AHULGOHA ise Çar Nikola'nın isim günü için bir armağan olarak düşünülmüştü.
AHILGOHA ve SÜRHAY KALE
bir harabe haline gelinceye kadar, ve son kurşununu, son ihtiyat erzakını harcadıktan, ve seksen gün harikalar yarattıktan sonra 23 Ağustos'ta sustu ve düştü!
İmam Şamil'in sevgili hemşiresi, o kahraman dağlı kadınların ziynet ve namusu olan gelinlik genç kız çağındaki
MESEDO,
Ruslar'ın eline düşüp şerefsiz yaşamayı, iffetli ölüme tercih ederek, kendini hisarın en yüksek burcundan kayaların üstüne attı!.. Onun gibi 24 gelinlik kız da aynı şekilde kayalara atlayarak hayatlarına son verdiler!
İmam Şamil'in muhterem zevcesi
NECABET,
kucağında iki yaşındaki yavrusu
MEHMET SAİT
ile süngülenip şehit edildi!.. Bunun gören kahraman kadınlar yavrularını kayalara çarparak telef ettikten sonra kartallar gibi kanatlanıp uçurumlara daldılar!..
İmam Şamil, bütün ümitlerin kaybolduğu bir anda, iki yerinden yaralı sekiz yaşındaki oğlu GAZİ MUHAMMED'i sırtına bağlayarak insan ayağı basmamış kayalardan tırmanarak kendini ÇEÇENİSTAN'ın bâkir ormanlarına attı.
Rus komutanlarından Milyutin, 80 gün devam eden Ahulgoha savaşı hakkında hatıratında şu satırlara yer verir:
- "Artık muharebenin sevk ve idaresi kumandanların elinden büsbütün çıkmıştı. Hiddetlerinden köpürmüş, adeta çıldırmış bir hale gelen dağlılar, ulu orta askerlerimizin üzerine saldırıyor, süngü ucunda can verinceye kadar dövüşüyorlardı!.."
- "Kadınlar bile kendilerini kudurmuş gibi müdafaa ettiler ve silahsız oldukları halde sıra sıra süngülerimizin üzerine atıldılar!.. Lâkin muvaffakiyet için her türlü fedakârlığı göze almış olan Rus kumandanlığı inatla taarruzlara devam etti."
- " Teslim olmayı katiyyen reddeden dağlılar, hiçbir ümitleri kalmadığı halde kahramanca dövüştüler. Kadınlar, çocuklar ellerindeki kamalarla Ruslara hücum ediyor, süngülerin önünde göz kırpmadan can veriyorlardı!.. Bazıları ise kendilerini ve çocuklarını korkunç uçurumlara atıyorlardı!.."
- "Yaralılar bile inanılmaz şekilde dövüşüyordu!"
Bu destansı savaşın, ve KAFKAS kadınlarının kahramanlığının etkisinden kurtulamayan ÇEÇEN asıllı BANU adındaki bir TÜRK kızı, bakın, duygularını nasıl dile getirmiş:

Hiç yorum yok: