Cuma, Nisan 11, 2008

Hüseyin Efendi - Ahıskalılar


Seksenli yıllarda idi. Her hafta Üsküdar'a giderdim. Bu yolculuklarda Beşiktaş-Usküdar arası çalışan motorları tercih ediyordum. Akşam Beşiktaş'ta motordan inerken, iskelenin sağ tarafında denizi seyir edip sohbet eden kalabalık olurdu. Onların içinde beyazlar giyinmiş nur gibi bir yaşlı zat dikkatimi çeker ve her hafta onu görmek ümidi ile kalabalığı dikkatle incelerdim
Bir gün Emirgan'da bir duaya çağrıldım, iskelede gördüğüm nur yüzlü ihtiyar orada idi. Adı Hüseyin Baba imiş. Sohbet ediyor, Efendi Baba dediği bir büyüğünden sevgi ve hasretle bahis ediyor, ona ait hikayeler anlatıyordu.Ben topluluğa ve anlatılanlara yabancı olduğum için, o gün fazla bir şey anlamadım. Yalnız o muhterem zatın duasını almak istedim, bir ara yanına gidip, "Evlatlarım var, dua buyurun efendim" dedim. Şöyle bir yüzüme baktı "Sen annesin en çok senin duan kabul olur. Sen et" dedi. Bu gerçekçi davranışta beni etkilemişti.Beşiktaş'ta Tuz Baba oturuyormuş ve bir alimin en sevdiği talebelerindenmiş. O günkü bildiğim bu kadardı.Aradan seneler geçti. Uzun aralıklara da olsa ziyaretine gidiyor, Allah ve vatan sevgisi dolu sohbetlerini aklımda tutmaya çalışıyordum. Her şeyin bir zamanı ve sırası var... Hakikati tecelli ediyor, seneler sonra, en az 15 sene sonra, Hüseyin Babanın büyük alim Ahıskalı Ali Haydar Hazretlerinin talebesi olduğunu yeni öğreniyorum. Böylece onun ağzından, sevdiği ve yere göğe koyamadığı Efendi Babasını daha başka duyularla dinlemek ve kısmeti onlara aktarmak nasip oluyor.
"Gençtim" diyor Hüseyin Baba. "Sene 1948, Samsun'da tütün işinde çalışıyorum. Canımı dişime takarak 200 lira biriktirdim. Bu para benim için çok kıymetli idi. O sırada beraber çalıştığımız arkadaşlardan biri hastalandı. Gençti, bir de hanımı vardı. Tedavi için para gerekiyordu. İstanbul'a gitmesi lazımdı. Hiç düşünmeden biriktirdiğim o 200 lirayı o hasta arkadaşa verdim. Ama sonunda geçinmek için hanımın karyolasını satmak zorunda kaldım. Eminim bu davranışım bana Efendi babamı kazandırdı.
İki ay sonra. Ahıskalı Ali Haydar Efendi'nin sohbeti var dediler. Gittim. Beni gördüğünde, ismimle "Nerede kaldın Hüseyin? İki aydır seni bekliyoruz..." demez mi...işte o hareketim beni Efendi Babamın defterine kayıt ettirmiş. Rabbime şükürler olsun.""Ahıskalı Alı Haydar Hazretlerinin okuma ve öğrenme isteği daha çocukken belli imiş" diyor Hüseyin Baba. "Efendi Babam küçük yaşta babasız kalmış. Annesine beni okula yazdır, beni okula yazdır diye ısrar edermiş. Muhterem validesinin onu okula götürdüğü ilk gün Elifbayı ezberleyip hocalarını hayran bırakmış.""Sohbetler, ya sohbetler. Sohbetlerinde Ali Haydar Hazretleri Hüseyin Babaya Ümmi, diye seslenirmiş. Onun her Ümmi hitabı göğsüme bütün ilimleri işlerdi, her bilmeyeni bana Öğretirdi," diyor. Ve Ümmi olup da hocasının ilmi ile dolmamın hazzını yaşıyor.Cehennemde olan iki kişi çok bunalmışlar. Allahu Teala'ya : "Ne olur bizi buradan çıkar" diye yalvarırlarmış. Rabbil aleminde onları huzuruna çağırmış ve "Boş yere yalvarmayın, çabuk cehenneme dönün" diye emir vermiş. Bir tanesi hemen cehenneme doğru koşmaya başlamış. Öbürü, bir gider, bir arkasına bakarmış. Gene nida gelmiş : "Hanı cehennemi istemiyordun, niye koşarak gidiyorsun?" Koşan cevap vermiş : "Dünyada hiçbir emrini tutmadım, bari bu son emrini tutayım dedim". Arkasına bakan da "Sen Gafur Rahimsin Rabbim. belki acır çağırırsın diye gidemiyorum" demiş. Sohbetlerden korku, ümit, yakınlık dolu bir hikaye...Hüseyin Baba 1898'de Kavala'da dünyaya gelmiş. Babası Mehmet Efendi, annesi Nazlı Hanım. Allah onlardan razı olsun... 30 yaşında iken, o zaman 16 yaşında olan eşi ile evlenmiş... Bu evlilik 18 ay sürmüş, Eşi arkasında 9 aylık bir kız bebek bırakarak vefat etmiş. Bu kısa öz geçmiş, bugünkü kemale, neler hazırladığını, bize az da olsa anlatmaya yetiyor sanırım... Bu gün babasının en yakın yardımcısı olan Neriman Hanıma da, buradan saygılarımızı gönderiyoruz... Hüseyin Baba tam bir Allah, din ve vatan aşığı. Bu aşklar 104 yaşında nasıl yaşanıyor ve nasıl dile geliyor, insan onu dinlerken heyecanlanıyor. Bir bayrak ve vatan demesi var... Oku ve sanat öğren, dilinden düşmeyen öğüdü, okumaya, öğrenmeye verdiği değer, yaşadığı asırlık ömrü ile daha kıymet kazanmış.Elim açıp. askere, polise, doktora, öğretmene yardım et Allahım diye dua ederken, hepsi ile bütünleşiyor. Dinim, vatanım, bayrağım, derken de yaşadığı senelere sığmıyor... Bir hayat ne kadar uzun olursa olsun yaşanır. İçinde taşıdığı kıymetler ne olursa olsun biter. Hüseyin Babada ise, her geçen zamanın, her kıymetli hatıranın yapıcı etkisini görüyorsunuz. Bir günde bir kere. o da sabah karnımı doyururum diyor, mübarek. Akşam üstü bir çay içerim, o kadar... Tansiyon 12...8 diye ekliyor...
Hülasa bu muhteşem ömürden her türlü alınacak dersler var... Daha uzun seneler istifade etmek isteği ve duası, okuyanlarında bereketlenmesi dileği ile...Hoşça kal Hüseyin Baba...

Hiç yorum yok: