Cuma, Mart 14, 2008

ZIKIR ADABI NEDİR

  1. Zikir müridin kılıcıdır. Onunla düşmanlarıyla savaşır, düşmanlarını öldürür. Mürid, gelen afetleri zikir ile defeder. Bir cemaate, bir kavme bela nazil olduğu zaman, zikir onların içinde varsa, o belayı onlardan çevirir.
    Alimler zikir kalbe yerleştiği zaman, şeytanın sara hastalığına düştüğünde ittifak etmişlerdir. Nasıl bazı insanları cin çarpıyor. İnsanlar da "Buna ne olmuş? Onu cinler çarptı, onun için saraya yakalandı" derler ya, şeytan da zikir yapan kişiye yaklaştığı zaman, o da o şekilde saraya tutuluyor. "Şeytanlar onun etrafında toplanıyorlar, ne oldu buna?" diyorlar. O zaman diğer şeytanlar: “Bu zikir eden bir kimseye yaklaştı ve saraya yakalandı.”
    İşte, zikir o kadar kıymetlidir. Zikir şeytanı bu kadar mahvediyor.
    Ulema, zikirden menfaat elde etmek için, zikrin âdâblarını bin taneye kadar saymışlar. Yalnız aşağıda sayacağımız yirmi âdâb, bu bin tane âdâbın hepsini kendinde topluyor.
    Bu âdâblara riayet eden kişiler, zikirden çok menfaat alıyorlar, bunlara riayet etmeyenler de menfaatten biraz mahrum kalıyorlar. Bu yirmi âdâbdan beş tanesi zikirden önceki âdâblardır. On iki tanesi, zikir halinde olan âdâblardır. Üç tanesi de zikir bittikten sonraki âdâblardır.
    Zikirden önceki 5 âdâb:
    Tevbe-i Nasuh’dur. Demek ki kişi, zikirden önce nasuh bir tevbe yapması lazımdır. Nasıl tevbe edecek? Ona mahsup olmayan her şeyden irade olsun iyi niyet olsun ona menfaati olmayan şeylerden tevbe edecek.
    Zikir yapmak istediği zaman abdest veya gusül alacak ve temiz bir yerde oturacak.
    Sûkut edecek; bütün âzâları huzurlu olacak. Zikrin sadık olması için sadece kalpte Allah diyecek, dil ile telaffuz etmeyecek sadece Allah-u Zülcelal'in zatını düşünecek, Allah’tan başka hiç bir şey düşünmeyecek.
    Mürşidine istimdadi râbıta yapacak. Sanki mürşidi yanında gibi olacak. Ondan istimdat taleb edecek. Bu istimdatla mürşidi ona şefkat, merhamet etsin ki; zikirde huzurlu olsun.
    Mürşidine yaptığı istimdadın, hakiki olarak Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den olduğunu bilecek. Çünkü mürşid, Peygamber'le mürid arasında vasıtadır.
    Zikir halindeki 12 âdâb:
    Bir yerde oturması. Namazda oturduğu gibi âdâb üzere.
    Günlük virdini çekerken kıbleye doğru dönmesi gerekir.
    Temiz olması, elbiselerinin güzel kokulu olması lazımdır.
    Elbiseleri helal yoldan alınmış olmalı.
    Üzerine örtü örtmeli.
    Gözlerini kapatmalı.
    Mürşidini yanında hazır edecek. (râbıta yapacak).
    Zikrinde sadık olacak.
    İhlaslı olacak. Ameli sıddıkin makamına ulaşacak şekilde sadık olacak. Sırf Allah-u Zülcelal'in rızasını kazanmak için zikir yapacak.
    Yaptığı zikirden dolayı bir hal olduğu zaman mürşidine söyleyecek.
    Kalbi ile zikrin manasını düşünecek. Yani; Allah ile beraber olduğunu idrak edecek.
    Kalbi Allah-u Zülcelal'den hariç her şeyden uzaklaştıracak ve kalben Allah'a bağlanacak.
    Zikirden sonraki 3 âdâb:
    Huzur ve huşu içinde kalbi Allah-u Zülcelal'den gelecek varidatı bekleyecek. Bazen otuz senelik ibadetten daha fazla varid (feyz bereket) olur. Bazen zühd olur, belaya sabır olur. Bazen korku olur. Bazen muhabbet gelir, Allah-u Zülcelal'e aşık olur. Bir dilenci gibi Allah-u Zülcelal'den gelecek ikramları bekleyecek. İmam-ı Gazâli Hazretleri buyuruyor ki: “Bu varidat için âdâblar vardır. Kul Allah-u Zülcelal'in muktedir olduğunu bilecek. Zikreden şahsın bedeninde sanki bir kıl dahi hareket etmeyecek. Bir kedinin avını beklerken dikkatli olduğu gibi, kişide dikkatli olacak.”
    Zikreden kişi kalbinden havatırların hepsini silecek. Sadece Allah-u Zülcelal'in zatını kalpte mülahaza edecek. Kişi ancak bu murakabe ile zikrin semeresini elde edebilir. Bu âdâb olmazsa zikrin semeresini elde edemez. Kendi nefsin zem eder; yani şöyle der: "Ya Rabbi! Ben seni tam layıkıyla zikredemedim, gaflete daldım. Ya Rabbi sen kendi fazlın ve keremin ile kabul et."
    Zikirden sonra soğuk su içmeyecek. Çünkü zikir, şevk ve hararet verir. Soğuk su ise o harareti söndürür. Bunun için zikirden sonra soğuk su içmemesi lazımdır.
    Zikreden kimse, zikirden sonra üç âdâbın üzerinde halis olarak durması lazımdır. Ancak bunlarla zikrin neticesi meydana gelir. Zikir kalbin anahtarıdır. Onu terk etmek doğru değildir. Velevki gafletle çekilse dahi. Çünkü Allah-u Teala ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
    "Onlar ayakta iken, otururken, yanları üstüne yatarken, hep Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler." (Al-i İmran; 190-191)
    Zikir kişinin üzerinde hal olduğu zaman Allah'ın ismi o kişinin ruhuna karşı maşuk olur, mahbub olur. Hatta şöyle derler: “Zikir eden kişinin başına taş düşmüş, kan onun başından yere dökülürken Allah yazılmıştır.”
    İmam Ahmed b. Hanbel'den rivayet olunan bir hadis-i şerifte:
    "Herhangi bir cemaat Allah-u Zülcelal'in zikrini yaparsa, sadece O'nun rızasını niyet ederlerse; Allah-u Zülcelal tarafından onlara bir nida gelir: 'Kalkın sıhhat ve afiyet oldunuz, sizin günahlarınız sevaplarla değiştirildi.' ” (Ramuzu’l-Ehadis:2/386,hd.10

Hiç yorum yok: