Pazar, Mart 16, 2008

Seyyid Muhammed Rasid hz. (k.s.)






SEYDA MUHAMMED RAŞİD HZ. (k.s)KISA HAYAT HİKAYESİBağlıları arasında Seyda hazretleri nâmıyla bilinenEşşeyh Esseyyid Muhammed Raşid Erol (k.s.)hazretleri 23.3.1930 tarihinde Siirt'in Baykan ilçesine bağlıSiyanüs köyünde dünyayı şereflendirmişlerdir.Babası Gavsi Bilvanisi Seyyid Abdulhakim Hüseyni (k.s.)hazretleri olup Nakşibendi büyüklerindendir.DedeleriSeyyid Muhammed Şeyh Muhammed Diyauddin (k.s.)hazretlerinin halifelerindendir. Baba ve dedeleri ilim vetarikat ehli olan Seyda hazretleri Evladı Resul olup Bilvanisseyyidlerindendir. Hz. Hüseyin (r.a.) soyundan geldiğiiçin de "El-Hüseyni" denilmektedir. Dedesi Seyyid Muhammed (k.s.) medreselerde yetişmişçok büyük bir alimdi. Hüsn-ü hat sanatında çok mahirdi.Hazret'e intisab etmiş, Nakşibendi halifesi olarak icazet vehilafet almıştı. Fakat kendisi şeyhine "Sizin sağlığınızda kendihalifeliğimi açıklıyamam, sizden sonraya kalırsam, açıklanmasınıbirisine vasiyyet edersiniz. Aksi takdirde sizin yaşadığınız devirdeben mürşidim ben şeyhim diyemem, lütfen beni gizleyiniz" diye rica etmişti.Şeyhinden önce vefat ettiği içinde halifeliği aşikare olarak ilân edilmeyip gizli kalmıştır.Babası olan Gavs hazretlerini Seyyid Muhammed'in vefatı üzerine Seyyid Maruf (k.s.) (Seyda hazretlerinin dedesinin babası) büyütmüştür. Gavs hazretleri Siyanüs seyyidlerinden olan Fatıma Validemizlee vlenmişler, bu izdivactan Seyyid Muhammed(ka.), Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) ve Seyyid Zeynel Abidin isimlerinde üç oğlu ile Halime ve Hatice isminde iki kızı olmuştur. Zeynel Abidin küçük yaşta vefat etmiştir. İlk zevcesinin teşvikiyle evlendiği Taruni köyünden Seyyide olan ikinci hanımı Sıdıka Validemizdende Seyda hazretlerinin diğer kardeşleri, Seyyid Abdülbaki (k.s.), Seyyid Ahmed, Seyyid Abdülhalim, Seyyid Muhyiddin ve Seyyid Enver ile Aynulhayat, Refiate, Raikate, Naciye adlı kızkardeşleri olmuştur. Seyda hazretleri 2 yaşlarında iken Seyyid Ma'ruf vefat edince Gavs hazretleri evini Siyanüs köyünden Taruni köyüne taşıdı. Burada 13 sene kaldılar. Daha sonra mürşidi Ahmedi Haznevi'nin (k.s.) izniyle Bilvanis köyüne hicret ettiler. Seyda hazretleri (k.s.) bu köyde yine Seyyide olan Sekine Validemizle evlenmişlerdir. Bu evlilikten Seyyid Fevzeddin, Seyyid Abdülgani, Seyyid Taceddin, Seyyid Mazhar, Seyyid Abdurrakib isimli oğulları ile Hasine, Muhsine, Hasibe, Rukiye, Münevver, Mukaddes, Mümine ve Hediye isimli kızları dünyaya gelmiştir. Gavs hazretleri Bilvanis köyünde 6 sene kaldıktan sonra Seyda hazretleriyle birlikte Bitlis'in Kasrik köyüne tâşındılar. Burada 11 sene kaldıktan soma Siirt'in Kozluk kazasının Gadir köyüne hicret ettiler. 9 sene (Burada iken vatan görevini önce acemi birliği olan Manisa'da, soma Diyarbakır'da tamamladı) kaldıkları Gadir'den hayatının sonuna kadar ikamet edecekleri Adıyaman ilinin Kâhta kazasının Menzil köyüne yerleştiler. Babası Gavs hazretleri 1 Haziran 1972 yılında vefat edince başlıyan irşad görevi 21 sene 4 ay 19 gün devam etmişti.1968 yılında halifelik icazetini alan 1972 yılında irşad görevine başlayan Seyda hazretlerinin (k.s.) yurtiçinden ve yurdışından aşırı ziyaretçisinin gelmesi 18.7.1983 tarihinde Çanakkale'nin Gökçeada ilçesinde mecburi ikametine yolaçmıştır. Önce Adıyaman'a, soma Adana'ya oradanda Gökçeada'ya götürülen Seyda' hazretleri çektiği sıkıntı ve adanın havasının sıhhatini etkilemesi sonucu 30.1.1985 tarihinde Ankara'ya nakledilmiştir. Burada da 16 ay gözetim altında tutulduktan soma Merkezi idarenin müsadesiyle tekrar Menzil'e dönmüştür. Tekrar tebliğ ve irşad hizmetine devam ederken 1991 yılının Ramazan Bayramı bayramlaşması sırasında içersine zehirli böcek ilacı çekilmiş şırıngayla suikast yapılmış, eline isabet eden zehir etkisini göstermiş, acil müdahaleyle hastaneye yatırılan Seyda hazretleri (k.s.) hayati tehlikeyi atlatmış, fa-kat elinin üstündeki ve içindeki yaralar sebebiyle uzunsüre ızdırap çekmiştir.Şeker, damar sertliği, tansiyon ve romatizma hastalıkları nedeniyle uzun yıllar tedavi gören Seyda hazretlerinin ölümünden bir yıl önce ayağı kırılmış çektiği ızdıraplarına bir yenisi eklenmiş, fakat irşad faaliyetleri kesintisiz devam etmiştir. Romatizma sebebiyle her yaz gittiği Afyondaki kaplıcalardan Ankara'ya dönüşünden bir kaç gün sonra 22.10.1993 Cuma günü cuma namazından iki saat sonra 63 yaşında Rahmet-i Rahmana kavuşmuştur. Vefat haberini alan onbinlerce bağlısının katılımıyla ertesi gün Menzilde babasının yanı başında toprağa verilmiştir. Dr. A.Selahaddin KınacıTAHSİL HAYATISeyda Hazretleri ilk tahsiline babasının yanında başlayarak 7 yaşında Kur'an-ı Kerim'i hatmetmiştir. Sonra Baykan Müftüsü Molla Muhyiddinden ilim tahsili görmüştü. Daha sonra Muş ilinin Demirci köyünde Hazretin torunu Şeyh Nasr'dan daha sonra Molla Ramazandan ders almıştı. Dayısının oğlu olan ve sonradan halifesi olacak olan Seyyid Molla Abdulbaki'nin derslerine ise 5 yıl Dilbey köyünde devam etmişti. Bu kıymetli alimlerden sarf, nahiv, mantık, belağat gibi alet ilimlerinin yanında tefsir, hadis ve fıkıh dersleri aldı. Daha sonraki yıllarda ilimle birlikte babası ve mürşidi olan Gavs Hazretlerinden tasavvuf eğitimini alarak 1968 yılanda Nakşibendi Halifesi olmuştur.AHLAKISeyda Hazretlerinin (k.s.) en belirgin vasfı sabır, tevazuu ve hilmdi. Kendisi hiçbir zaman hiç kimseye karşı kırıcı bir harekette bulunmamış, kin duymamıştır. Binlerce kişi etrafında pervane olurken kendisinde kibir ve kabalıktan eser görülmezdi. Şeriata aykırı olmadığı takdirde kimseye şunu yap veya yapma demezdi. Günahkar veya itaatsiz demeksizin herkese karşı güleryüzlü ve güzel ahlaklıydı.ŞAHSİYETİSeyda hazretleri kıyamete kadar bu dini ihya ve ikame eden Hz. Resulullah'ın varis ve halifelerindendir. Muhammedi nuru yaydı, sünneti ihya ve kulları islah etti. O, Resulullah'ın âli ve en yakınlarından olup bu hale iman ve takva bağıyla ulaşmış olup ne-sebçede ehli beytindendir. Allah (c.c.)'ın seçtiği kalbleri aydınlatan, insanlığa yol gösteren, yeryüzünde emin Rabbanî alimlerdendir. Onun güzel ahlakını gören herkes yaptıklarından pişman olur, hemen tevbe etmek isterdi. Yanına gelenlerde çok hızlı ahlakî değişim görülürdü. Ziyaretegelenlere öyle davranırdı ki sanki insanlar onun yanına değilde başka bir sebeble toplanmışlar. Hizmet etmeyi ve hizmet edeni çok severdi. Bizzat çorbanın ateşini yakar, sofilere çorba taşır, misafirleri yemek yemeden ve ağırlamadan geri yollamaz, sofiler yemek yemeden kendisi yemezdi. Misafirperverliği o derecedeydiki hanelerinde hizmet eden erkek olmadığı taktirde kendisi bizzat ikram da bulunurdu. Ayrıca çalışkanları çok sever, her işte bizzat çalışanlara yardımdabulunurdu.Önceki Nakşibendi büyüklerinin büyük-küçük demeden evlatlarına hürmet ve edebde kusur etmezdi. Seyda hazretleri herkese anlayışına ve aklına göre hitabederdi. Yoksul kişilerle konuşur, hal ve hatırlannı sorar, ihtiyaçlan varsa hallederdi. Kendilerine karşı yapılan bir haksızlıkta fitne çıkmasın diye hakkından vazgeçer, olaya sabrederdi. Dünya malına önem vermez, muhtaç olanlara gücünün yettiği kadar yardımda bulunur, dul ve yetimlere bizzat yardım ederdi. Talebeyken yabancı köylerde açlıktan rerıgi değişir ben açım demez, sabrederdi. Zulme uğradığında şikayette bulunmazdı. Onun döneminde Menzil Dergahı adeta bir sehâvet, uhûvvet ve ihlâs merkezi durumundaydı. Ondan etkilenen bağlıları birbirlerine kızmaz, en ufak kusurda özür ve helallik dilerlerdi. İnsanlar huzur ve kardeşlik içinde İslamı öğrenmeye ve yaşamaya başlamışlardı.AMEL VE TAKVASISeyyid Muhammed Raşid (k.s.) hazretleri, ilim tahsil eden ve ilim öğretenleri çok severdi. İlim tahsili hususunda kişinin kendi cemaatından olup olmamasına bakmazdı. Bir defasında talebelerinden birine şöyle söyledi: "Ey Allah'ın kulu! Bir talebe yetiştirmek bin kişiyi sofi yapmaktan efdaldir. Hele o talebe varisu'l enbiya olursa... Siz dininizi beldenizde bulunan en büyük alimlerden öğreniniz. Herkesten fetva sormayın. Çünkü memlekette fetva verecek kimse çok azdır. İlimle meşgul olan kimse dünyada en güzel iş ile meşgul oluyor. İlim olmadığı zaman cehalet olur. Cahilin abidi de sofisi de hüsrandadır. Siz Osmanlı'ya bakınız. Ne idi ne oldu. Sultan Abdülhamid arif-i billah idi. Başa geçer geçmez memlekette talebe yetiştirme seferberliği başlattı..." Camiye ve cemaata çok bagliydi. Hasta oldugu zamanlarda dahi cami ve cemaati terk etmez bazan inler gene camiye gelirdi.Seyda hazretleri farz ve vacib ibadetlerinin disinda nafile ibadetlere, bilhassa geceleyin yapilan amellere çok önem verir, sofilere gece namazina kalkmayi tavsiye ederdi. Vitr namazini gece teheccüd namaziyla birlikte kilardi. Kusluk namazini normalde dört, Ramazan ayinda sekiz rekat kilardi. Gecenin çok az kismini uyku ile diger zamanini günes doguncaya kadar ibadetle ihyâ ederdi. Ramazan ayinda amelini arttirir, gece ve gündüz olmak üzere günde 2 defa tesbih namazi kilardi. Ilk onbesgün teheccüd namazini ehli beyti ile, son onbes günü camide cemaatla kilar, Ramazanin son on günü gecesinde uyumayarak, Kadir Gecesine vasil olmaya çalisirdi. Diger zamanlar günde bir cüz Kur'an-i Kerim okurken, bunu Ramazan ayinda iki günde bir hatim indirmeye kadar fazlalastirirdi.Ramazan ayi orucu disinda Sevval ayi orucunu, Arefe günü orucunu ve Muharrem orucunu hiç terketmezdi. Hangi sartlarda olursa olsun Hatme-i Hacegan-i yapmaya çalisir ve yakinlarina da (baglilarina da) tavsiye ederdi.IRSADI Daha önceki büyük mürsidler gibi Seyyid Muhammed Rasid (k.s.) de Ümmet-i Muhammedin Allah Teala'ya tevbe vesilesi idi. O ulu zat hayatini yaklasik son yirmiiki senesindeki irsadi boyunca hergün yüzlerce, hafta sonlarinda ve özel günlerde binlerce kisiye Allah adina, tevbe veriyor, dogru yoldan ayrilmayacaklarina dair söz aliyordu. Irsadinin ilk yillarinda tek tek tevbe verirken ileriki yillarda kalabalik arttigindan iki elini uzatarak sigabildigi kadar insanlara gruplar halinde tevbeyle bey'at veriyordu. Kisiler grup grup, önüne diz çökerek, onun söyledigi tevbe sözlerini tekrarliyor, sonra da bu sözlütevbeyi sünnet-i seniyede tarif edildigi gibi, abdest ve gusl abdesti alarak k Arefe günü orucunu ve Muharrem orucunu hiç terketmezdi. Hangi sartlarda olursa olsun Hatme-i Hacegan-i yapmaya çalisir ve yakinlarina da (baglilarina da) tavsiye ederdi.IRSADI Daha önceki büyük mürsidler gibi Seyyid Muhammed Rasid (k.s.) de Ümmet-i Muhammedin Allah Teala'ya tevbe vesilesi idi. O ulu zat hayatini yaklasik son yirmiiki senesindeki irsadi boyunca hergün yüzlerce, hafta sonlarinda ve özel günlerde binlerce kisiye Allah adina, tevbe veriyor, dogru yoldan ayrilmayacaklarina dair söz aliyordu. Irsadinin ilk yillarinda tek tek tevbe verirken ileriki yillarda kalabalik arttigindan iki elini uzatarak sigabildigi kadar insanlara gruplar halinde tevbeyle bey'at veriyordu. Kisiler grup grup, önüne diz çökerek, onun söyledigi tevbe sözlerini tekrarliyor, sonra da bu sözlütevbeyi sünnet-i seniyede tarif edildigi gibi, abdest ve gusl abdesti alarak kilacagi iki rekat tevbe namazi ile saglamlastiriyordu. Daha sonra bu sahislar usülünce Allah'i (c.c.) zikrederek ve diger nafile amelleri ögrenerek sünnet-i serif'e uygûn, ihlas ve tevazu içinde dinini yasamaya gayret gösteriyordu.Ikamet ettigi Adiyaman'in Kâhta kazasinin Menzil köyü yerlesim yerlerinden uzaktâ olmasina ragmen insanlarin, Allah'in yardimi, ve fethi, Rasulullah (a.s.)'in bereket ve feyzi ile akin akin gelmesiyle devamli kalabalik bir sehir görünümünde, sen ve hareketli idi. Sadece Türkiye'den degil diger Islam ülkelerinden hatta Avrupa'dan gelerek tevbe yapip intisab edenler oluyordu. Hazret, Allah Teala'nin kiyamete kadar açik tuttugu tevbe kapisindan kim gelirse, kilik-kiyafetine, saçina-basina degil zahiren de olsa tevbe niyetine bakiyor, tevbe için diz çökme anlayis ve tevâzusunu gösteren herkese el uzatarak, tövbe veriyordu. Isteyene zikrullah gizli zikir usulünce tarif ediliyordu.Görünürde herhangi bir kimseyi ortaya çekecek cazibe olmadigi halde insanlarin ona teveccühünü ve gruplar halinde tevbe edisini, daha güzel yasamak için dine yönelisini görenlerin akillari hayrette kaliyordu. Zira Hazret bu davetini ve irsadini sözlü olarak degil, mânevi nazar, Rabbani hal ve bizce farkedilmeyen ilahî bir çekimle yapiyordu. Onun yasadigi hayat ve hal Allah adina bütün meramini anlatmaya kafi geliyordu.O'nun derdi Allah (c.c.)'ti. Davasi kulluktu. Cihadi islahti. Istedigi; ihlas, sevgi ve gayretti. Allah rizasi için ve samimi niyetle yanina giden herkes, Allah yolunda ondan bir nasib almis ve muhakkak bereket- lenmistir. O'nu sahid tutarak Allah'a tevbe edenlerin ekseriyeti, tevbesinde sadik kalmaya ve Islami Allah ve Resulunun istedigi gibi yasamaya çalismistir. Bu zamana kadar kendisinden rahatsiz olanlar Allah düsmanlari olmustur. Hakkinda mahkemlere duyurulan bütün suç ve suçlamalar sunlardi:"Bu zat, etrafinda kalabaliklari topluyor!""Insanlar akin akin gelip, ziyaret ediyor, elini öpüyorlar!""Herkese tevbe ettirip,. zikir ögretiyor!""Milleti içki ve uyusturucu gibi seylerden tövbeettirip, tekel satislarinin düsmesine ve devletin zarargörmesine sebep oluyor!" v.s.O ise, bütün teveccüh ve nazarini bu tür itham sahibi saskinlara degil, Allah Teala'nin açtigi tövbe kapisina kosan asiklara dönderdi ve Nur Ceddi'nin (s.a.v.) garib kalmis ümmetine, O'na vekaleten, bereketli ellerini uzatip tevbeye davetine devâm etti. Talebelerine: "Allah'a gelin, Allah'a dönün, O'na gidecegiz, O'na gidiyorum" diyerek bir sonbahar günü Rabbi Kerim'inin: "Ey mutmain olmus nefis (sahibi kulum): Sen Rabbinden razi, Rabbin de senden razi olarak O'na dön. (Gel, salih) kullarimin arasina katil. Gir cennetime!" davetine uyarak aramizdan ayrildi. Allah rahmet etsin (Amin)BismillahirrahmanirrahimEllhamdülillahi rabbil âlemîn. Vessalatü vesselamü alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmain.Allah (c.c.) biz Müslümanlar'a büyük nimetler bahsetmistir. Bu nimetlere çok sükretmemiz lazimdir. Bu nimetlerin birincisi ve en önemlisi Allahü Teala'nin bizi Islâm'la sereflendirmesidir. Bu nimete karsilik Allah'a çok ibadet etmemiz icab eder. Zaten namaz kilmak, oruç tutmak, zekat vermek, sadaka vermek gibi ibadetler de Allah'in bize dünyada bahsettigi en büyük nimetlerden degil midir? Bu ibadetlere karsilik Allahü Teala(c.c.) Müslümanlara cenneti ve içindeki nimetleri hazirlamistir; orada ebedi olarak kalacaklardir. Buna göre ibadetlerimizi arttirmamiz gerekir.Allahü Teala (c.c.) bize hidayet yolunugöstermekle büyük bir lütuf ve ihsanda bulunmustur. Kafirler bu lütfu Rabbani'ye icabet etmediklerinden dolayi onlara ebedi cehennem atesi ve azabini hazirlamistir. Insan söyle bir düsünse, parmagini tuttugu bir mum alevinin verecegi aciya dahi dayanamaz. Bir mum atesine bile parmagini tutamazken nasil olur da ebedi ates olan cehennemlik amelleri isler, günahlardan kaçinmaz ve ibadet yapmaz? Iste bütün bunlari düsünerek ibadetlerimizi artirmaliyiz.Allahü Teala (c.c.) bütün dünyanin servetini bize vermis olsaydi Müslüman olmanin bedelini yine de karsilayamazdik.Bu nimetlerin ikincisi Allahü Teala'nin (c.c.) bizleri en son ve en büyük peygamber Hazreti Muhammed (s.a.v.) ümmetinden kilmasidir. Nasil ki, Hazreti Muhammed (s.a.v.) peygamberlerin en efdali ve en üstünüdür, onun ümmeti de ümmetlerin en üstünüdür. Hazreti Musa (a.s.) Levh-i Mahfuz'a baktigi zamari, orada Hazreti Muhammed (s.a.v.)'in hasletlerini, büyüklügünü, faziletini görmüs de "Ya Rabbi! Keske beni de Hazreti Muhammed (s.a.v.) ümmeti olarak yaratsaydin. Baska birsey istemezdim" diye buyurdugu rivayet edilir. Iste biz böyle büyük bir peygamberin ümmetiyiz. Buna layik olmaya çabalayalim. Hazreti Peygamber (s.a.v.)'den rivayet edilen bir hadis-i serifte `Benim ümmetimin (ilmiyle amil) alimleri Beni Israilin peygamberleri gibidir. (Bu, büyüklük bakimindan degil hidayet bakimindandir.)" buyurmustur. Eskiden gönderilen peygamberlerin bir kismi yalniz kendisini irsad etmis, bir kismi yalniz kendi aile ferdlerini, bir kismi içinde bulundugu kabilesini, bir kismi da yalniz içinde bulundugu köyü irsad edebilmistir. Hazreti Peygamber (s.av.)'in ümmetinin velileri, mürsid-i kamiller ise daha fazla irsadda bulunarak daha çok kimselerin hidayete ermelerine vesile olmuslardir.Cenabi Hakk'in bizlere farz kilmis oldugu namazda husu ve takvaya da çok dikkat etmemiz gerekir. Namaz peygamber (s.a.v.)'e miraçta farz kilinmistir. ilk önce elli rekat olarak fart kilinmistir. Bu emirle Rabb'in huzurundan dönen Hazreti Peygamber (s.a.v.) altinci kat semada Hz.Musa (a.s.)'in ruhaniyeti ile karsilasir. Hz.Musa (a.s.), Rasulüllah Efendimiz'e (s.a.v.) elli vakit namazin çok oldugunu, bunun ahir zaman üm-metine agir gelecegini, Allah (c.c.)'tan namaz vakitlerini azaltmasi için niyazda bulunmasini söyler. Rasulüllah (s.a.v.) da tekrar Allahü Teala'nin (c.c.) huzuruna varip,elli vakit namazin agir gelebilecegini, vakitleri biraz azaltmasi için Allahu Teala'ya (c.c.) niyazda bulunur. Allahü Teala (c.c.) da namazlari on vakit azaltarak kirk vakteindirir. Rasulüllah Efendimiz (s.a.v.) geri dönerken tekrar Musa Aleyhisselam ile karsilasir. Hazreti Musa (as.) yine bu kadar vakit namazin çok olacagini söyler ve biraz daha azaltilmasi için tekrardan Allahü Teala (c.c.)'nin huzuruna gitmesini söyler. Bu gidip gelmeler birkaç kez daha tekrarlanir ve namaz vakitleri sonunda bes vakte indirilir. Iste böylece Muhammed Aleyhisselam ümmetine her gün bes vakit namaz farz kilinir.Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Musa Aleyhisselam'm bizzat kendisi ile degil ruhaniyeti ile görüsmüstür. Elbetteki Allah'in (c.c.) dostlari ölmez. Onlar için sadece nakil söz konusudur. Mekan degistirirler. Onlarin himmet ve yardimlari daima vardir.Musa Aleyhisselam, Hazreti Muhammed (s.av.)'in ve O'nun ümmetinin fazilet ve büyüklügünü, Allah (c.c.) yanindaki degerini Levh-i Mahfuz'da gördükten sonra söyle der: "Ya Rabbi! Hazreti Muhammed Sallallahü Aleyhi ve Sellem'in ümmeti olamadim. Bari ümmetini görenlerden olsaydim" deyip derin bir arzu ediyor. O sirada Imam-i Gazali'nin ruhaniyeti (rahmetullahi aleyh) oraya gelir ve Musa Aleyhisselam ile görüsürler. Musa Aleyhisselam; -Sen kimsin? diye sorunca, Imam-i Gazali: Muhammed oglu, Muhammed oglu, Hamid oglu Imam-i Gazali'yim diye cevap verir. Bu cevap üzerine Hazreti Musa (as.): -Künyeni neden bu, kadar uzun söyledin? Yalnizca Imam Gazali deseydin kifayet etmez miydi? diye sorar. Imam-i Gazali de (rh.a.) söyle cevap verir:-Allah (c.c.) Hazretleri ile kelam konusmaya gittigin zaman sana `Sag elindeki nedir?'diye sordugunda, sen onu tanitirken `0 benim asamdir. Ona dayanir ve onunla davarlarima yaprak silkelerim ve onda benim baska hacetlerim de vardir' (Taha, 18) diye uzun uzun anlattin, kisaca cevap verseydin yeterli olmaz miydi?" seklinde sorusuna soruyla cevap verir. Hazreti Musa Aleyhisselam da buna cevap olarak:-Ben Allahü Teala (c.c.) ile biraz daha fazla konusabilmek için uzunca açikladim, der. Imam-i Gazali de (rh.a) cevap olarak: Sen, Allah'in (c.c.) büyük peygamberlerindensin. Kelimullah'sin. Kitab verilenlerdensin. Onun için seninle daha fazla konusabilme serefine nail olmak için uzun açiklamada bulundum, der.Iste Musa Aleyhisselam ile bu derece yakin olabilen Imam-i Gazali (rh.a.) zamaninin en büyük alimlerinden birisiydi. Fakat önceleri tasavvufi yoldan uzak ve bu yolu da benimsemeyen bir zat oldugu, kardesi ile aralarinda geçen bir hadiseden sonra tasavvufa yöneldigi ve kisa zamanda gavs oldugu rivayet edilir.Bizler de içinde bulundugumuz bu nimete layik olmak için çok çalisalim, Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi ve Sellem'e hakiki ümmet olmaya gayret edelim.Padisah ne kadar büyük olursa, hizmetçisi de o kadar büyüktür. Hasan-i Basri (r.a.) bir gün çarsiya çikmis ve bir dükkana oturmus. Bakmis ki bir adam çarsida elini kolunu sallaya sallaya, gururlu ve kibirli bir sekilde geziniyor. Hasan-i Basri (rh.a) sorar." -Bu kimdir ki böyle gururla ellerini kollarini sallaya sallaya yürüyor?" Orada bulunanlar:-Bu sahis padisahin hizmetçisidir. 0nun için böyle gururla yürüyor" derler.Bunun üzerine Hasan-i Basri (rh.a.):"-Ben de sultanlar sultani Allahü Teala'nin (c.c.) kuluyum. Ben neden bu adamdan daha iyi yürümeyeyim" der ve çarsinin içinde ellerini kollarini sallaya sallaya bir müddet gezinir.Bizim de üzerimize düsen, sultanlar sultanina çok ibadet edip, çok çalismamizdir. Zaten Allahü Teala (c.c.) "Insanlari ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattim" diye buyurmustur (Zariyat). O'na layik olmaya çalisalim. Bizlere bildirmis oldugu hayirlari yapmaya gayret edelim. Zaten Allahü Teala da (c.c.) söyle buyuruyor. "Azaba duçar olmadan önce (tevbe edip) Rabbiniz'e dönün ve ona teslim olun.Sonra yardim olunmazsiniz. Ansizin haberiniz olmadan azap size gelmeden önce Rabbiniz'den size indirilenin en güzeline (nehyedildiklerinizi birakip emrolunduklaniza) tabi olun." (Zümer, 54-5) Dünyada yapilan günahlarin hesabi, azabi ve cezasi ahirettedir. Ölmeden önce iyi amelde bulunmaya acele edin. Bir insan tek basina, yalnizken, günah isleme firsati oldugu halde, Allah'tan (c.c.) korkarak o günahi islemezse, Allah (c.c.) ona çok büyük ecir ve sevap veriyor. Bu davranis (günahtan kaçis) mümin için en hayirli istir. Bu hal imanin kemale erdiginin alametidir.Kalabaliktan çekindigi için günah islemeyen kimseye sevap yoktur ama yalnizken ve elinden geldigi halde, yapabilecek durumdayken günah islemeyene çok sevap vardir.Herkesin birbirinden kaçacagi o günde, bütün insanlar hesaplari görüldükten sonra bir kismi cennete bir kismi da cehenneme gitmek üzere ayrilirlar. Daha sonra herkes ayrildiklari yerlerine gitmeden önce; anne, baba, ogul, kiz hepsi birbirlerine sarilip vedalasirlar. Onlarin bu vedalasmalari 500 yil sürer. Vedâalasma bitince melekler onlara gelecek ve " Vedalasma bitmistir. Artik birbirinizden ayrilin" diyeceklerdir.Sonra da herkes hak ettigi yere gönderilecektir. Cehenneme gidenlere Allah (c.c.) seslenir:" -Ey Adem ogullari! Seytana itaat etmeyin, o sizin apaçik düsmaninizdir, bana itaat edin, dogru yol budur, diye size bildirmedim mi?" (Yasin, 60-61)Yine Allahü Teala (c.c.) söyle buyurur:" -Bugün onlarin agizlarini mühürleyecegiz. Elleri bize konusacak ve ayaklari da neler isledilerse ona sahitlik edeceklerdir."(Yasin 65).Insanlarin omuzlarinda iki melek vardir. Islenen günahi tevbe edebilir diye sagdaki melek soldakine yirmidört saat yazdirmiyor. Bu vakit zarfinda tevbe etmezse, defterine bir günah yaziliyor. Sevap melegi ise, her sevap ve iyilik için ondan yediyüz katina kadar sevap yazdigi oluyor. Hiç beklemeden hemen yaziyor. Bundan büyük bir nimet olur mu?Allahü Teala(c.c.) kulunu bagislayip affetmek için adeta ufak bir bahane ariyor. Madem Allah (c.c.) bahane ariyor, biz de gayret edelim. Dünya ile magrur olmayalim, ona kanmayalim.Sofiler ayakta çok beklediler. Onun için sohbetime burada nihayet veriyorum. Allah (c.c.) hepinizden razi olsun. Insaallah nasib olursa cumaya kadar evimize dönmek niyetindeyiz. Bu maksatla buradan ayriliyoruz. Allah (c.c.) hepimizi affetsin, insaallah.BIR MANEVI ÖNDERIN KAYBIFehmi KORU - ZAMANVefatinin üçüncü günüydü ve vefati ögrendigimiz günden beri ilk defa biraraya geliyorduk. Yüzündeki buruk ifadeyi açiklamak için, "Insanin mürsidi ölünce içinde bir bosluk kaliyor" dedi. Birkaç gündür etrafta hissettigim sarsilmanin en derin anlamini bunu söyleyenin yüzüne baktigim o an çikardim. Yakinimdaki birçok insan, su siralarda içlerinde derin bir bosluk hissediyorlar. Ve o sebeple buruklar...Hayatinda hiçbir inis çikisi bulunmayan, davranislari önceden kesitirilebilir bir insan olan babamin, hepimizi sasirtan iki ani ve fevri davranisini gördük bugüne kadar... Biri, bizlere kizip biraz kafasini dinlemek istediginde, neredeyse 30 yil aradan sonra, askerligini yaptigi il olan Malatya'ya çekip gitmesiydi. Digeri ise; birkaç günlük bir baska ortadan kaybolmasiydi. Döndükten bir müddet soma, o da iyice sikistirinca, Adiyaman'in Menzil köyüne gitttigini itiraf etmis Izmir nere Adiyaman nere? Esnaflar çevresinde biçok kisi, her hafta birkaç otobüsle Menzil ziyaretini aliskanlik haline getirmisler; cami arkadaslari onu da ikna edip, bizlere bile haber vermesini beklemeden Menzil'e sürüklemisler... Sorguladigimizda, orada gördügü basit ama anlamli hayattan bölük pörçük sahneler aktarmisti: Alti her zaman kaynayan kazan, disaridan gelenlerin yatmasi için hazirlanmis yer yataklari, cemaat halinde kilinan namazlar... Kimsenin aç, açikta ve manevi korumasiz kalmadigi bir yermis Menzil...Baskalari manevi hayatin disinda kalmislar "ölümü" zor idrak ediyorlar. Çok kisa sürede olup bitenler onlari sasirtiyor olmali. Cuma namazi sirasinda vefateden bir insan, sevenleri tarafindan hemen köyüne götürülüyor, Safii gelenegine uyularak vakit geçirmeden topraga veriliyor... Ölümle topraga verme arasinda yalnizca 24 saat geçmesine ragmen onbinin üzerinde insan Menzil'e gelmis bile.. Türkiye'nin her tarafindan...Seyh Rasid Erol, vefatindan sonra çikan yazilardan ögrendigime göre, öyle fazla konusan bir "mürsid"degilmis...Onu ziyaret edenler, Menzil'de bulduklari ortamin etkisinde kalirlarmis... Daha dogrusu, sözlü ikna yerine, hal ve tavriyla teblig yöntemi imis onunki... Saglandigi esaslar ve takipçilerinin izlemesini istedigi ilkeler, varligiyla etrafina örnek olarak insandan insana geçiyor olmali...Mana aleminin disinda kalanlar iste bunu anlayamaz. Onlarin zannetikleri, inanan kesim arasindaki iliskilerin madde ve para temeline dayandigidir... Biraz daha insafli olanlar, önder durumundaki kisinin cezibesinin etkisini de kabul ederler. Ancak hiçbirinin aklina, kalpten kalbe bir yol olabilecegi gelmez. Konusmadan anlasilabilecegini düsünmezler bile.. Oysa, Seyyid Rasid Erol, Öyle çok konusmayan, insanlari etkilemek için hiç çaba göstermeyen, ama insanlarin pesinden ayrilmadigi bir "mürsid"di.Küçücük bir köy, sirf o orada yasiyor diye, ülkenin her tarafindan gelen insanlarla dolup tasiyordu. Otobüslerle, otomobillerle gelenler, köydeki imkanlarla misafir ediliyor, doyuruluyor ve isteyen istedigi kadar kalip, istedigi anda orayi terkediyordu. Gelenlerin içinde kötü aliskanliklari olan, içki ve kumardan kendilerni alamayanlar, Menzil'in manevi havasini teneffüs edince, o aliskanliklarini terkediyorlardi... Vaktiyle meyhane iken lokantaya çevrilmis yerler gördüm Anadolu'da... Adlarini da "Menzil"e çevirmislerdi...12 Eylül askeri darbesinin en, baskici günlerinde, ülkeyi yöneten komutanlar Menzil'i de kesfetmislerdi. Kimin aklina nereden geldiyse, Seyh Rasid Erol'a zorunlu ikamet yeri olarak Gökçeada'yi seçmisti. Az kisinin yasadigi, vaktiyle Rumlar tarafindan iskan edilmis bir adayi... Ikametgahida, eger yanlis bilmiyorsam, bir meyhanenin üstüydü. Inançli bir insana yapilabilecek en büyük zulüm... Çesitli saglik sorunlari bulunan Seyh'in tedavisini de engelliyorlardi. Zorunlu ikamet ve tedavisinin engellenmesi bir yana, kendisini taniyanlarla irtibatinin kesilmesi daha da büyük bir zulümdü. Kenan Evren, sonradan kitaplastirdigi anilarinda, Turgut Özal'a ilk olumsuz teshisi koymasina Seyh Rasid Erol'un vesile oldugunu anlatir. Özal, sagligi bozuk, sevenleriyle irtibati kopmus Seyh'in sürgün hayatinin sona ermesini talep etmistir. Her halde, bunu, uygun bir dille yapmis olmali. 12 Eylül'ün kudretli lideri, "Yaptigi teklif igrençti" gibi bir seyler söyler... Bir manevi liderin zulmüne son verilmesini igrenç bulan Kenan Pasa...Seyyid Rasid Erol'un zorunlu ikametinin sona erdirilmesi, askerlerin göreve getirdigi merhum Turgut Özal gibi siyasiler tarafindan basarilamaz, ama yine onlarin kurdugu partinin basina getirdikleri bir baska emekli askerin devreye girmesi etkili olur. MDP Lideri Turgut Sunalp Pasa, parti isinde yaninda bulunan siyasetten anlayan bir kadronun telkiniyle, Seyh Rasid Erol'un daha uygun bir yere tasinmasini saglar... Ankara'daki kisa bir ikamet, ANAP iktidarinin ilk günler'inde, yeniden Menzil'e dönüsle noktalanir. Köydeki cenaze töreninde Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Baskani Muhsin Yazicioglu da bulunmus... Yeniden Dogus Partisi (YDH) lideri Hasan Celal Güzel de... Fotograflara baktim, çesitli vesilelerle tanidigim yiginla insan gördüm. Hepsi de sevgi ve bagliliklarini sunmak üzere oraya gitmislerdi, besbelli... Bagliligi olan bir yakinim, gitmesi mümkün olmadigi halde gitmediginin izdirabini çekiyordu, törendendört gün sonra bile... Binlerce kisi ayni duygulari pay- lasiyor olmali simdi...Cuma günü Meclis'e gittim ve cuma namazini da orada kildim. Zaman'dan vefat haberini duymuslar, ama teyidi için bir kanal gerekmis.. Benim aklima ilk gelen isim, Seyh ile uzaktan ilgimi kuran isadami Ahmet Etöz oldu. Izmir Caddesi'nde spor malzemeleri magazasi olan Ahmet Bey, vefat haberiyle birlikte hastaneye kosmus... Magazasinda çalisanlar vefati dogruladilar. Simdi kimbilir ne kadar üzgündür Ahmet Bey...Türkiye zor bir döneme girdi. Bu dönemde birlik ve beraberligin çimentosu olacak manevi liderlere daha fazla ihtiyaç var. Seyyid Muhammed Rasid Erol, Adiyaman'in Menzil köyünde, dogusu ve batisiyla bütün anadolu'yu kepçeleyen böyle bir manevi önderdi. Vefati, onu taniyan, ona baglilik duyanlar kadar, onu uzaktan sevenleri de derinden üzdü.TRT bu vefattan herkesi haberdar edebilirdi, etmedi. Gazeteler, etki alaninin genisligini tam kestiremedikleri için, kisa haberler vermekle yetindiler. Seyh Rasid Erol, kendi çizgisini devam ettirecek hayirli evlatlarla onbinlerce baglisini geride birakti. Onu taniyamamis bizim gibiler de yoklugunu hissedecekler... Ama en büyük kayip, ayrilik ve bölünme belasinin pençesine düsmüs olan ülkenindir; bunu unutmayin...Mekani cennet olsun...SEYYID MUHAMMED RASID (K.S.)'NIN ARDINDANVehbi VAKKASOGLUInsanimizi ayakta tutan, iç ve dis bozgunculara karsi güçlü ve dirençli kilan, kültürümüzü nesilden nesile sessiz sedasiz büyük bir tevazu ile nakleden büyükler vardir. Isimleri, resimleri bilinmez büyüklerdir bunlar. Çünkü saklanmayi, mahviyet perdesiyle örtülü kalmayi kendileri isterler.Onlar kendi varliklarini öne çikaran her türlü alayis ve nümayisten uzakta kalmaya özel bir özen gösterirler, hizmetlerinin karsiligini hakiki alemde görmeyi umarlar, bunun için de talip olduklari sey sadece ve sadece Cenab-i Hakk'in rizasidir.Bu büyükler, Allah rizasi yolunda, dayanilmasi çok zor ceberutlara, baskicilara, laiklik perdesine bürünüp gizlenmis din düsmanlarina müthis bir direnisle karsi koymuslar, yollarindan dönmemisler, gelecege dair ümitlerinden vazgeçmemislerdir. Daha dogrusu, gelecegin nasil olacagini fazla da düsünmeden Islam'a, imana sahip çikmislar, neticeyi Allah'in rahmetinden bekleyerek rizave tevekkül göstermislerdir. Bugün iman ve Islam davasindaki insanlarimiz yakin geçmisimizde yasanan serefli mücadeleleri bilmek zorundadirlar. Bilmek ve vefa duygusunun geregini yerine getirmek borcundadirlar. Geçmisin zorluklarini bilmek, hem bugünümüz için dersler verecek, hem de içinde bulunulan kolaylik ve imkanlarin sükrünü ihmal etmemeye sebep olacaktir. Aynca bu isimsiz kahramanlarin taninmasi, hizmetlerinin bilinmesi, onlarin haksiz suçlanmalarinin da önüne geçecektir.Zira bugünün sartlarindan geçmise dönüp bakinca, birtakim yanlis degerlendirmeler yapiliyor ve bu suretle de devrin ilim adamlari, Allah dostlari, manevi dinamikleri suçlanabiliyor.Iste onlardan biri... Bir büyük silsilenin günümüzdeki temsilcisi, manevi dünyamizin temiz yapi taslarindan Muhammed Rasid Erol Hazretleri... Ebedi aleme göçüsüyle bütün mü'minleri büyük bir hüzne bogdu. Ancak, mini birlik ve beraberlige en çok muhtaç oldugumuz bir dönemde dahi ne yazik ki, basta devlet radyo ve televizyonlari olmak üzere medyamiz bu olaya göz yumdu. Bu görmezden gelisin temel sebebi, bir eski hastaliktir. Bizi bir vatanda iki millet haline getiren eski bir hastalik. Isin içine din, dindarlik, daha dogrusu islamiyet girince, bir kisim aydin ve bürokratimizin hala kendilerini kurtaramadiklari laiklikhassasiyetiyle çekinmek, korkmak, endiselenmek ve bu suretle de uzak kalmak, lakaytlasmak duygusu...Onbinleri ilgilendiren ve heyecanlandiran bir olayda dahi kör ve sagir kalmak vurdumduymazligi, bu eski aydin hastaliginin temel belirtisidir. Oysa ki, vefat eden maneviyat kutbu, ülkenin sadece güneydogusunda degil, her yanindâ bir manevi asayis muhafizi gibiydi. Ona gönül baglamis olanlar, her türlü kargasaya ve teröre karsi, ülkenin her yaninda güçlü bir teminat idiler. Ve varliklariyla terörü önlemeye giden yolun nerelerden geçmesi gerektigini de isaretini veriyorlardi. Anadolu'yu bir huzur ortami haline getirmekte samimi olanlarin onlarla ortak paydalar aramamalari mümkün mü?Evet, daha kisa zaman önce, Muhammed Rasid Erol Hazretleri'nin basina gelen sürgünlü olaylara bakilinca, - yöneticilerimizin bindigi dali kesme gafletini bile asan bir saskinlik içinde olduklarini açikça müsahede ediyoruz. Nedir bu korku? Birakiniz bu büyüklerin faaliyetlerine yardim etmeyi, onlarin vefatlarini ve bunu meydana getirdigi yurt sathina yayilan aciyi haber degerinde bile görmemek gafleti hala sürebiliyor. Bu kafayla halkla bütünlesmek nasil mümkün olacaktir? Inançlarda, duygu ve düsüncelerde birlik ve beraberlik nasil saglanacaktir? Bütün yurt sathinda oldugu gibi, Güneydogu'da da temelli ve esasli bir birligin ve ortak paydanin adi Islam'dir. Artik bunu yok saymanin imkani kalmamistir.O bölgemize saldiran eskiyanin bile, gerçek yüzünü din açisindan göstermeye basladigi bizzat Genel kurmay Baskani Sayin Dogan Güres Pasa tarafindan açiklanmistir. Güres Pasa'ya göre, bir kisim teröristler. "Buralarda eskiden bizim ecdadimiz yasiyordu ve kiliseler vardi" diyorlar. Dis kaynakli, Ermeni destekli Hiristiyani hülyalarin açiga çiktigi bir zamanda bile artik bazi tarihi yanlislari bir tarafa atip, insanimizi Islam harciyla birlestirmeyi, düsünemeyenlerin samimiyetlerine nasil Inanâcagiz?Seyh Muhammed Rasid Hazretleri'nin mensup oldugu manevi silsile, iman ve irsad sahasinin en parlak ve etkili yollarindandir. Öyle ki, bir zamanlarin meshur eskiyalari olan Hamido ve Celilo dahi, Gavs Hazretleri'nin sohbet halkasinda yepyeni bir sahsiyet haline gelmisler, eski hayatlarindan tamamen çekilerek, tertemiz bir ömür yasamislardir. Bunun binlerce örnegi, o mütevazi Menzil'de halen yasanmaktadir. Bunca ibretli olaydan sonra, hala birtakim temelsiz fobilerle yurdumuzun manevi dinamiklerine, göz yummanin gafletle de tarifi zorlasmaktadir. O maneviyat büyükleri bu dünyadan ve sizlerden birsey beklemiyorlar. Siz ise iddiali oldugunuz dünyevi rahat ve huzurun saglanmasinda onlara çok çok muhtaçsiniz. Birakiniz inanci, böyle bir fayda için bile onlara yaklasamamanin, dost olmamanin altindaki psikoloji nedir? Evet, artik bu tahlili yapmanin ve birtakim fobilerden, komplekslerden kurtulmanin çoktan zamani geldi ve geçiyor bile.Muhammed Rasid Hazretleri'ne Allah`tan rahmet, geride kalan sevdiklerine sabr-i cemil diliyor, bu kudsi silsilenin kiyamete kadar "Imana hizmet" yolunda muvaffakiyetini Cenab-i Hakk'tan niyaz ediyorum.SAHIFE - SEYH M. RASID EFENDI25 - EKIM - 1993M.Sevket EYGI - milli gazeteNAKSIBENDî mesâyihinden Muhammed Râsid hazretlerinin âhirete yürüdüklerini teessürle ögrendim. Âlimin ölümü âlemin ölümüdür, buyuruluyor. Bunca insanin hidâyetine, salâhina, istikametine vesile olan bu kadri büyük zâtin yeri nasil doldurulur? Ümmet-i Muhammed'e tâziyetlerimi beyan ederim. Bu gibi zevat sadece bir tarikin veya mesrebin büyügü degil, bütün ehl-i tevhidin büyükleridir.Televizyonlarin bu büyük kayip karsisinda suskun kalmalari ne kadar utanç vericidir. Yaramaz adamlarla ilgili haberlere büyük yer ayiran gök gözlü ekranlar, büyük bir zatin kaybindan bahs etmiyorlar. Ne büyük bir ayiptir. 1960 Nisaninda.Bediüzzaman Said Nursî hazretleri Urfa'da irtihal-i dâr-i beka ettiklerinden cenâzesine yetismek üzere yola çikmis, fakat sehre vardigimda vâlinin emriyle gömülmüs oldugundan geç kalmistim. Ancak kabrini ziyaret edebilmistim. Seyh Râsid hazretlerinin cenazesinde de bulunmak isterdim; ne çâre ki geç kaldim, su sirada bazi mâzeretlerim de var. Cenab-i Hak garik-i rahmet eyleye, sevenleriyle ve bütün mü'minlerle Cennet-i Âlâda bulustura.Naksîlik, diger turuk-i aliyye gibi, ucu Resûllerin Seyyidi'ne ulasan nûranî bir kurtulus silsilesidir. Milletimizin, vatanimizin, devletimizin varliginda Naksîligin büyük hizmetleri geçmistir. Sanilmasin ki, bu topraklar sadece kiliç gücüyle, ordularla, savaslarla feth edilmistir. Asil fâtihler mâneviyat ordularidir. Anadolu ve Rumeli öncelikle tasavvuf ulularinin, dervisânin himmetleriyle feth edilmistir. Istanbul'un fethinde Aksemseddin Hazretlerinin rolü ve tesiri düsünülsün. Merhum ve magfur Seyh Râsid efendi hazretleri sayisiz fâcir kisinin salâhina hizmet etmis ricâldendi. Insaallah hizmetleri devam edecek, onu sevenler i'la-yi kelimetullah yolunda yürüyeceklerdir.Böyle büyük zatlarin âhirete yürümeleri, birtakim büyük Hâdiselere tekaddüm edebilir. Bediüzzaman'in vefatindan sonra da 27 Mayis ihtilâli olmus, ortalik toz duman içinde kalmisti. Gafil olunmaya.. TEFEKKÜR - Menzil'de Bir Günes Batti25 - EKIM - 1993Hekimoglu ISMAIL Menzil, varilacak yer demektir. Hiç kimse "Falan yere gidin" demedi, herkes oraya akin akin gitti. Evvela devlet gözetledi: "Ne oluyor?" diye, sonra Muhammed Rasid Efendi'yi gözetim altina aldi, sorgulamasi yapildi: -Biz, kimseye gelin demiyoruz, onlar kendi istekleriyle geliyorlar. Onlara bir sey de söylemiyoruz...Seklinde ifade verdi fakat, yakasini bir türlü birakmadilar. Neticede o bizi birakti, dünya yurdundan ahiret yurduna göçtü. "Allah indinde din Islâmiyettir" buyuruluyor, "Allah dinini kiyamete kadar koruyacaktir" deniyor. Halbuki Islâmi egitim hemen hemen yok edilmis, günah selleri sevaplari da alip götürmüs, ortada ismi Müslüman fakat Avrupa hayati yasiyan insanlar kalmis...Bu durumda Islâmiyet nasil devam edecek? Sebepleri yaratan Allah, bazan sebepleri asarak icraatini sürdürüyor. Menzil'de bunun tatbikatini gördük.Menzil Urfa yolu üzerinde, Urfa'ya yakin bir yer. Eskiden burasi bir bozkirmis, Rasid Efendi'nin dedesi buraya gelip, gayet basit evler yapmislar,birkaç haneden ibaret bir belde kurmuslar. Isin en önemli yani buradan bir su çikmis, tadi degisik amma güzel. Içmeye, temizlige, bahçe sulamasina yetecek kadar. Sanki kendi kendilerini sürgün etmisler, sehirlerden kaçip, issiz bir yerde ikamete baslamislar. Fakat milyonlarca insanin bulundugu sehirlerde kendilerini yalniz hissedenlere inat, bunlara hergün binlerce insan akin akin ziyarete gelmis. Evet, orada bulundugum üç gün içinde, hergün otobüsler, taksiler, mi- nibüsler dolu insan gelirdi. Mahseri bir kalabalik vardi. Bu insanlari oraya çekip getiren neydi? Niçin geliyorlardi? Yaz, kis demeden, yorgansiz, yataksiz camide veya surda burda nasil yatiyorlardi? Ne yiyip, içiyorlardi? Evet, Islâmî ögretim ve egitim yok edilirken, Müslümanlar sebeplerin disinda, Islâmiyet'le müserref olup, Islâmiyet'in hakkaniyetine alenen inaniyorlardi.Rasid Efendi, pek konusmazdi, vaz-i nasihatte bulunmazdi. Sadece imamlik ederdi. Amma onu gören kötü aliskanliklarini terk eder, bazilari sakal birakir, dinî kiyafetler içinde isine bakardi. Nasil ki miknatis, demir cinsinden seyleri miknatislandirirsa, o da yanina yaklasana Islâmî hayati asilardi. Bu, elbette Allah vergisiydi. Islâm'dan uzaklasan bir ki- sim kullarini Allah, bu sekildeIslâm'a çekiyordu. Her irktan, her mezhepten, hatta her dinden insanlar gelirdi, bunlari getiren sebebi anlatmak mümkün degil, amma giden bir daha gitmek ister, sevdiklerini de götürürdü. O, seyyiddi, ali beyttendi. Bu noktada düsünüyorum: Hazreti Ali'yi sevdigini söyleyen, onun soyuna hürmetkâr ve bagli olan Alevîler, bu seyyidler kervanina tâbi olsalar gerçek mânâda Hazreti Ali'ye de tabi olurlar. Seyyidler çok önemlidir, onlardaki hal ve tesir daha baskadir.Rasid Efendi Arapça, Türkçe ve Kürtçe bilirdi, Menzil'de Kürt'ü, Türk'ü, Arap'i, kardes kesilirdi. Böylece millî derdimizin dermani idi, bir kisim bürokratlar kadrini bilmedi. Osmanli Devleti'ni asirlarca ayakta tutanlar Rasid Efendi gibi kimselerdi. Türkiye, bunlarin kiymetini bilmedigi için. simdi basimiza PKK olaylari çikti. Çünkü Islâmiyet'i yasamaktan baska bir gayesi olmayan Rasid Efendi ve onun gibiler sürekli gözetim altinda bulunduruldu, sürgün edildi, ifadesi alindi, kisacasi rahat birakilmadi, olaylar PKK'lilara malzeme oldu. Islâmiyet her irki, her mezhebi, kisacasi Müslümanlar'i kardes ederken, bugünkükavmiyetçilik, kardesi kardese düsman etti. Rasid Efendi gibilere imkân taninsaydi Güneydogu hadiseleri olmazdi.Dedik ya, "O seyyiddi". Seyyidler kervani yollarina devam edecek, bu kervana katilanlarin dünya ve ahiretleri cennet olacaktir insaallah.

Hiç yorum yok: